Fair play… " Sporda kurallara uymaktan da öte belli bir davranış biçimini sergileyen bir terim." (Wikipedia)
Bu terimi belki de hayatımda ilk defa 1996’daki Avrupa Futbol Şampiyonası’nda o ünlü Türkiye – Hırvatistan milli maçında son dakikalarda gole giden Vlaovic’i düşürmeyen Alpay Özalan vasıtası ile duymuştum… O zamanlar belki futbol, şu an yaşadığımız futboldan biraz daha ‘iyimser’di. Kin, nefret, holiganlık sanki biraz daha alt seviyedeydi. Yaşamımızda zaman zaman kullandığımız ‘insanlık ölmedi’ deyiminin spora yansıyan kareleri hala mevcuttu belki de. Yada “futbol, sadece futbol değildir” düsturunun meşaleleri hala yanıyordu bir yerlerde…
11 Haziran 1996… Avrupa Şampiyonası’ndaki grup ilk maçımızda Suker’li, Bilic’li, Stanic’li, Prosinecki’li, Boban’lı ve Boksic’li süper bir kadro karşısında Hırvatistan ile karşılaşıyoruz ve sonuna kadar da çok iyi mücadele ediyoruz. Dakikalar 87’yi gösterdiğinde ise Hırvat kontratağında Vlaovic kendi sahasından kalemize doğru hızlı bir sprint atıyor. Arkasında Alpay var sadece ve hızıyla ona yetişmesi çok da zor olmuyor. Kaleye yaklaşık 30 metre varken rakibini yakalayan Alpay, saliseler içinde verdiği kararla Vlaovic’e herhangi bir müdahale etmekten kaçınıyor. O an rakibini düşürse Alpay kırmızı kart görecek ve Hırvatlar kaleye 30 metre uzaklıktan serbest atış kullanacak. Dolayısıyla da maçın geri kalan bölümünde yapacağımız savunma ile de bir puanı almamız çok da zor olmayacak. Fakat Alpay Özalan, rakibine yetiştiği halde Vlaovic’i düşürmez ve Vlaovic golü atar. Evet Hırvatlar 1-0 kazanır ve maçtan sonra herkes Alpay’ı suçlar, rakibini neden düşürmedin diye…
Alpay o gün iyi mi yaptı kötü mü yaptı bir kenarda dursun, Alpay bundan 16 sene önce bu hareketi ile hala hafızalarda kendine yer buluyor. Neden? Çünkü Euro 96’da sahadaki bu yapmadığı davranışıyla turnuva sonunda Avrupa Fair Play Ödülü’ne mazhar oldu ve bir anlamda göğsümüzü kabarttı, her ne kadar yıllar sonra rakibini düşürmediği için pişmanlığını dile getirdiyse de… Çünkü o pozisyonda Alpay, bir anlamda A Milli Takımımızın 1 puanına mani olmuş ve turnuvayı 0 puan ve 0 golle tamamlayarak kupaya veda etmiştik…
Zaman içerisinde Alpay’ın yaptığının / yapamadığının etik mi değil mi, doğru mu yanlış mı olduğu sürekli kamuoyunu meşgul etti. Biz yıllar sonra bu konuyu kapatıp, Alpay’ın sayesinde hatırladığımız yada ilk defa duyduğumuz ‘Fair Play’ ruhuna ne kadar vakıfız, ne kadar içindeyiz ve ne kadar uygulayabiliyoruz onu düşünmemiz lazım…
http://www.sporxtv.com/futbol/EURO%202012/alpaya-odul-turkiyeye-huzun-%7C-turkiye-1SXTVQ27875SXQ?ref=ggl
(Yukarıdaki linki tıklayın ve o maçı -toplam 1:30 dk- tekrar hatırlayın..)
Şimdilerde takımlar gruplara ayrılmış, taraftarlar arasındaki ‘dostluk’ ortamları bitmiş, yöneticisinden kulüp başkanına kadar herkesin sadece kendi takımlarını savunmak ve kendi taraftarlarına hoş görünmek adına karşı takımı ve taraftarını hedef alan açıklamalar yaparak ortamı gerdiği zamanlardayız… Zaten taraftarın durumu içler acısı, bir de sen çıkıp taraftarını tahrik edici sözler sarf edersen, çarşaf çarşaf bildiriler yayınlarsan kendi taraftarının yapacağı her türlü çirkin eylemlere de sonuna kadar katlanmalısın!! Her zaman söylemişimdir, “Türkiye’yi siyasetten ziyade futbol böler” diye. Çünkü futbol, bu ülke insanı için maalesef hayatının neredeyse ilk önceliğinde yer almakta ve diğer rakiplerinin en ufak yanlışında ortalığı deyim yerindeyse savaş alanına dönüştürecek bir potansiyel hala var bu ülkede.
Fair Play ruhunu bu zamanda; başta kulüp başkanları, daha sonra kulüp yöneticileri ve sosyal medya ve son olarak da taraftarların tekrar ortaya çıkarması gerekir. Yani herşey bu silsile ile giderse zaten bir sorun olmaz daha doğrusu olumlu yönde aşama sağlarız ve inanın bu sayede futbolumuz da gelişme kaydeder… Daha az saha içi ve saha dışı olay yaşarız, seyircisiz maç sayımız da azalır ve zamanla da biter… Zaten ille de kulüpler bir bildiri yayınlayacaklarsa 'fair play' ile ilgili, rekabetin verdiği dostlukla ilgili bildiriler yayınlamalı ve bunları da taraftarlar arasında herhangi bir münakaşa çıkartmayacak, ortamı yumuşatmaya yönelik sağ duyulu kelimelerle de süslemelidir...
Evet bu güzel temenniler mümkün… Yeterki isteyelim, yeterki futbolu hayatımızın birinci önceliği olarak görmekten vazgeçelim, futbolu bir oyun olarak görelim, rakibe sonuna kadar saygı duyalım ve sonunda kim kazanırsa da onu ‘gönülden’ tebrik edelim…
FUTBOL BASİT BİR OYUNDUR, ONU ZORLAŞTIRAN NE VARSA HAYATINIZDAN ÇIKARMAYA BAKIN…
(Yazıyı Cuma günü kaleme almıştım ama Pazar günü oynanan Dardanelspor - Erzurum Belediyespor maçındaki FAİR PLAY örneğini görünce bu videoyu da konunun önemine binaen 'cuk' diye oturduğu için paylaşıyorum...)
twitter @serdarsozkesen
(Yazıyı Cuma günü kaleme almıştım ama Pazar günü oynanan Dardanelspor - Erzurum Belediyespor maçındaki FAİR PLAY örneğini görünce bu videoyu da konunun önemine binaen 'cuk' diye oturduğu için paylaşıyorum...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder