Konu, “Beşiktaş’ın durumu” olunca, futboldan anlayan / anlamayan herkesin söz birliği etmişçesine ortak bir manifestoyla ( yada sesle ) “Bu takım, önce gerçek bir takım gibi olmalı” deyişlerini duyar gibiyim…
Bursa deplasmanında mucizeye yakın bir şekilde son 3 dakikada attığı 2 golle galip gelen Beşiktaş, Ankaragücü gibi ligin en güçsüz kadrolarından biri karşısında bile 80. dakikadan sonra attığı gollerle kazanabildi. Diğer galibiyetini ise yine İnönü’de Antalyaspor karşısında penaltı golüyle alabilmişti… Yani Beşiktaş’ın kazandığı 3 maçta da tatminkar bir futbol oynayamadığını, galibiyete giden yolda pozisyona girmekte inanılmaz zorlandığını ve ilerisi için de zirveye oynayacak bir takım görüntüsünü veremediğini net bir şekilde ifade etmeliyiz…
Kısa bir istatistiki bilgi vermek gerekirse;
Beşiktaş’ın ligin başından beri rakiplerine karşı kaleyi bulan şut sayıları : ( Yoruma dahi gerek yok )
Eskişehirspor – Beşiktaş : 2-1 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 4
Beşiktaş – Ankaragücü : 3-1 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 9
Bursaspor – Beşiktaş : 1-2 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 4
Beşiktaş – Antalyaspor : 1-0 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 4
Gaziantepspor – Beşiktaş : 0-0 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 2
Beşiktaş – Kayserispor : 0-2 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 5
Ne, oynasa / oynamasa büyük bir sorun olan, takımın kamburu Guti, ne de oynamadığı ve takımın her puan kaybettiği karşılaşmadan sonra , “Ernst mutlaka oynamalıydı” gibi sadece küçük resmi görerek çözüm üretmeye çalışmak sadece belki günü kurtarabilir, geleceği ise asla…
Yıldırım Demirören’in “Her Portekizli birgün mutlaka Beşiktaş forması giyecektir” düsturuyla köşe bucak Portekizli aradığı sığ bir düşünceyle oluşturulan kadro, başta Beşiktaş taraftarı olmak üzere birkaç maç dışında ( aşağı yukarı 1,5 yılda ) hiçbir şekilde ne güven verdi ne de bir ümit…
Daha resmi maçta bir kez bile oynamayan / oynatılmayan Alves, Benfica’dan kiralanan ve Egemen ile Toraman’dan kalite olarak aşağıda kalan Sidnei ve A.Madrid formasıyla yaptıklarının yarısına bile henüz yaklaşamayan bir Simao (1 gol, o da penaltı, asisti yok)…
Maç içerisinde saman alevi gibi parlayan, kıvrak ve göze hoş gelen estetik hareketleriyle sadece tribündeki fanatik taraftarların gözbebeği olan, skor tabelasına hemen hemen hiçbir katkı sağlayamayan Quaresma (sadece 1 asist, gol yok)…
51 gün oynamadıktan sonra takımı kurtarması beklenen Guti ile bu sezon yola devam edilecekse mutlaka Guti’ye göre bir sistemle saha içinde organize olmak gerekir… Ne kadar iyi niyetli, pozitif oynamaya çalışsa da oyunun sadece defansif noktasında kalan ve bunu da sadece 5-10 metrekarelik alanda, çok sade bir futbol oynayan "al gülüm – ver gülüm" 35’lik Aurelio’nun yerine artık ciddi ciddi Necip Uysal monte edilebilmeli… Kalitesinden sual olunmaz Fernandes (sadece 1 asist, gol yok)’in de maçın içerisinde 15 dakika Barcelona forması giyiyor gibi oynaması, kalan 75 dakikada ise takımın genel ritmsizliğine takılıp sahada sadece ilk 11’i tamamlasın diye durması onu da sıradan bir oyuncu haline getiriyor…
Herkes geçen seneki kadronun başarısız olmasından sonra, kadro olarak daha çok takım oyununa dönük, başarıya aç futbolcular beklerken, şu anki lig ve Avrupa dahil yaklaşık 10 maçlık dilimde görünen tablo ise şöyle : Rüştü (Cenk) – İsmail – Egemen – Sivok (Sidnei ) – Ekrem (Toraman) – Fernandes – Aurelio (Necip) – Simao – Q7 – Guti – Almeida (Edu)… Yani takım geçen senenin aynısı. Bu anlayışla takımdan çok şey beklemek sanırım hayalcilikten öte gidemez. Madem gelen yeni teknik direktörde kadroyu değiştiremedi, o zaman sistemi ve anlayışı değiştirmesi şart. Ya da bu da olmuyorsa 1-2 oyuncuyu devre arasında göndermek gerekebilir…
Beşiktaş ayarındaki takımların da tabiki kötü oynayacakları zaman olacak ama “kötü oynarken bile kazanmak” diye bir cümle vardır ve günümüzde büyük takımlar böyle zamanlarda 1-2 yıldız futbolcusu sayesinde kötü giden bir maçı çevirebiliyorlar. Bu tezimize en güzel örneği, ligin 4.haftasında oynanan Kayserispor – Fenerbahçe maçıyla verebiliriz. Fenerbahçe o gün kötü bir oyun ortaya koymuş ve tek gol girişiminden gol atmayı başarmış ve mücadeleden 1-0 galip ayrılmıştı. Kaldıki o karşılaşmada Kayserispor belki çok pozisyona giremedi ama maçın başından sonuna kadar topa hakim olan taraftı (Fenerbahçe kalesine 18 şut atmış, 8 tanesi kaleyi bulmuştu)… Diğer örnek ise daha yakın tarihten. Galatasaray, Bursaspor karşısında özellikle ikinci yarı iyi oynayamıyor, sahasından dahi çok çıkamıyordu. Bursaspor 81. dakikada skoru 1-1’e getirdi. Lakin, 87.dakikada da olsa Sercan – Elmander - Baros pas trafiğiyle çok güzel bir gol atarak çok da iyi oynamadıkları bir karşılaşmayı böylesine zorlu bir rakip karşısında galibiyetle kapatarak hem moral kazandılar hem de 'kazanma alışkanlıklarını' geliştirdiler… Beşiktaş’ın en büyük sorunlarından birisi de bu işte, kötü giden bir maçı döndürebilme becerileri / istekleri yok, yıldız oyuncuları böylesine karşılaşmalarda maçın gidişatını değiştiremiyorlar, sorumluluktan kaçıyorlar…
Beşiktaş’ın sorunları gerçekten çok büyük. Takımda ciddi ciddi gol sorunu var ve bu sorun Almeida’nın sakatlanmasından sonra fazlasıyla gün yüzüne çıktı. Çok da formda olduğu bir dönemde talihsiz bir şekilde sakatlanan Almeida’nın varlığında takım en azından daha çok pozisyona giriyor ve haliyle maçı çevirebilme gücü de o derece artıyordu… Dilekolay, 6 hafta sonunda rakip filelere atılan 7 gol var, karşılığında ise yenilen 6 gol… Q7 ve Simao’nun olduğu bir ortamda takımın bu kadar az pozisyona girmesi ve maç başı sadece 1 gol ortalaması ile oynaması, bu takımda futbolcuların kadro kalitesinin hakkını veremediğinin en büyük kanıtıdır… Bu kötü istatistik şüphesiz Beşiktaş taraftarının haketmediği bir tablo…
Takımın genelindeki “maçı kazanma isteksizliği” alenen ortada. Geçen seneden beri kazanma alışkanlığı üst seviyede olan Fenerbahçe ve Fatih Terim sonrası en büyük eksikliği “ruh” ve “kazanma azmi”ni tekrar yakalayan Galatasaray ile Beşiktaş’ın aynı kulvarda şu an için mücadele etmesi son derece güç. Ezeli rakiplerinin Beşiktaş’a olan en büyük artıları kanımca, puan kaybettikleri maçlarda dahi asla maç kazanma azimlerinden, mücadelelerinden vazgeçmemiş olmaları ve maç sonlanıncaya kadar oyun disiplinlerinden asla kopmamalarını söyleyebilirim…
Kısa zamanda Carvalhal’in futbolculara kazanma isteği ve azmini yüklemesi, fizik olarak daha hazır hale getirmesi gerekiyor. Futbolcuların da başta Q7 olmak üzere tribünler yerine takıma birşeyler katacak bir futbol oynaması şart. Tamam Beşiktaş’ın hedefi tabiki sezon sonunda ilk 4’e kalıp play off larda mücadele etmek ama liderle arasında 15-20 puan fark olursa nasıl şampiyonluk beklenirki bu takımdan ? Bir an önce takımın komple silkelenmesi gerekiyor, aksi halde tren gittikçe uzaklaşıyor.
Şimdi Beşiktaş’ın önünde 3 kritik karşılaşma var. Federasyonun (!) zorla fikstürü sıkıştırmasından doğan en büyük acıyı çeken Beşiktaş, önce Perşembe günü Kiev’de Dinamo Kiev’le UEFA Avrupa Ligi’inde mücadele edecek. Daha sonra Pazartesi günü Mersin İ.Y. ile deplasmanda karşılaşacak olan siyah beyazlılar akabinde Perşembe günü de ezeli rakibi Fenerbahçe ile İnönü’de 3 puan mücadelesi verecek. Yani 7 günde zorlu 3 maç… Gerçekten şaka gibi… Fenerbahçe maçının haftaiçi oynanacak olması bence hatalı karar… Sonuç olarak Beşiktaş, bir anda düzelemeyeceğine göre Kiev deplasmanından puanla dönmesi benim için büyük sürpriz olacak. Beşiktaş, Türkiye Ligi’ne göre Avrupa’da biraz daha dengeli bir futbol oynuyor ama bu karşılaşmada işi her zamankinden daha zor olacak. Dolayısıyla Mersin ve Fenerbahçe maçlarından mutlak suretle 6 puanla ayrılması lazım, aksi halde ligden dahi yavaş yavaş kopmaya başlayabilir…
Anlayacağınız, gelinen noktada Beşiktaş’ın kendi oyuncularının başarısı ve takıma katkısı da 0 ( sıfır ), Portekizli oyuncuların da takıma olan katkıları da kocaman bir SIFIR ( 0 )…
İlgilenenler için twitter adresim : https://twitter.com/#!/serdarsozkesen
İlgilenenler için twitter adresim : https://twitter.com/#!/serdarsozkesen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder