26 Ekim 2011 Çarşamba

Acılar Arasında... Beşiktaş - Fenerbahçe...

Şehitlerimizin ve depremzedelerimizin acıları daha yeniyken oynanacak bir futbol derbisi... Beşiktaş - Fenerbahçe... Maç daha başlamadan en güzel mesajların sosyal ağlardan yayınlandığı, tarafların birbirlerine çiçek dalı uzattığı, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberlik duygularıyla yoğrulduğumuz bir zamanda çıkageldi bu Türkiye derbisi...



Maçın sonucu bir yana tribündeki taraftarların daha hassas duygularda ve davranışlarda bulunacağına inanmak istediğimiz / isteyeceğimiz bir futbol ziyafeti olacak umarım... Kim kazanırsa kazansın, rakibini ve taraftar arkadaşını tebrik edeceği bir müsabaka neden hayal olsunki...


Maçtan önce iki takımı analiz edeceğimize, kritik oyuncuları karşılaştıracağımıza, maçtan sonra da hararetli bir şekilde hakemi kritik edeceğimize gelin duruşumuzla, davranışımızla, fiiliyatımızla ve tüm benliğimizle acımızı derinden hissederek tüm Türkiye'ye dostluk mesajları verelim, şu acı günlerimizde "ne kadar güçlü ve karakterli bir ülke olduğumuzu" cümle aleme gösterelim...

18 Ekim 2011 Salı

Beşiktaş : 0 - Portekiz : 0

Konu, “Beşiktaş’ın durumu” olunca, futboldan anlayan / anlamayan herkesin söz birliği etmişçesine ortak bir manifestoyla ( yada sesle ) “Bu takım, önce gerçek bir takım gibi olmalı” deyişlerini duyar gibiyim…
Bursa deplasmanında mucizeye yakın bir şekilde son 3 dakikada attığı 2 golle galip gelen Beşiktaş, Ankaragücü gibi ligin en güçsüz kadrolarından biri karşısında bile 80. dakikadan sonra attığı gollerle kazanabildi. Diğer galibiyetini ise yine İnönü’de Antalyaspor karşısında penaltı golüyle alabilmişti… Yani Beşiktaş’ın kazandığı 3 maçta da tatminkar bir futbol oynayamadığını, galibiyete giden yolda pozisyona girmekte inanılmaz zorlandığını ve ilerisi için de zirveye oynayacak bir takım görüntüsünü veremediğini net bir şekilde ifade etmeliyiz…
Kısa bir istatistiki bilgi vermek gerekirse;
Beşiktaş’ın ligin başından beri rakiplerine karşı kaleyi bulan şut sayıları : ( Yoruma dahi gerek yok )
Eskişehirspor – Beşiktaş : 2-1 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 4
Beşiktaş – Ankaragücü : 3-1 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 9
Bursaspor – Beşiktaş : 1-2 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 4
Beşiktaş – Antalyaspor : 1-0 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 4
Gaziantepspor – Beşiktaş : 0-0 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 2
Beşiktaş – Kayserispor : 0-2 … Beşiktaş’ta kaleyi bulan şut sayısı : 5

Ne, oynasa / oynamasa büyük bir sorun olan, takımın kamburu Guti, ne de oynamadığı ve takımın her puan kaybettiği karşılaşmadan sonra , “Ernst mutlaka oynamalıydı” gibi sadece küçük resmi görerek çözüm üretmeye çalışmak sadece belki günü kurtarabilir, geleceği ise asla
Yıldırım Demirören’in “Her Portekizli birgün mutlaka Beşiktaş forması giyecektir” düsturuyla köşe bucak Portekizli aradığı sığ bir düşünceyle oluşturulan kadro, başta Beşiktaş taraftarı olmak üzere birkaç maç dışında ( aşağı yukarı 1,5 yılda ) hiçbir şekilde ne güven verdi ne de bir ümit
Daha resmi maçta bir kez bile oynamayan / oynatılmayan Alves, Benfica’dan kiralanan ve Egemen ile Toraman’dan kalite olarak aşağıda kalan Sidnei ve A.Madrid formasıyla yaptıklarının yarısına bile henüz yaklaşamayan bir Simao (1 gol, o da penaltı, asisti yok)…
Maç içerisinde saman alevi gibi parlayan, kıvrak ve göze hoş gelen estetik hareketleriyle sadece tribündeki fanatik taraftarların gözbebeği olan, skor tabelasına hemen hemen hiçbir katkı sağlayamayan Quaresma (sadece 1 asist, gol yok)…
51 gün oynamadıktan sonra takımı kurtarması beklenen Guti ile bu sezon yola devam edilecekse mutlaka Guti’ye göre bir sistemle saha içinde organize olmak gerekir… Ne kadar iyi niyetli, pozitif oynamaya çalışsa da oyunun sadece defansif noktasında kalan ve bunu da sadece 5-10 metrekarelik alanda, çok sade bir futbol oynayan "al gülüm – ver gülüm" 35’lik Aurelio’nun yerine artık ciddi ciddi Necip Uysal monte edilebilmeli… Kalitesinden sual olunmaz Fernandes (sadece 1 asist, gol yok)’in de maçın içerisinde 15 dakika Barcelona forması giyiyor gibi oynaması, kalan 75 dakikada ise takımın genel ritmsizliğine takılıp sahada sadece ilk 11’i tamamlasın diye durması onu da sıradan bir oyuncu haline getiriyor
Herkes geçen seneki kadronun başarısız olmasından sonra, kadro olarak daha çok takım oyununa dönük, başarıya aç  futbolcular beklerken, şu anki lig ve Avrupa dahil yaklaşık 10 maçlık dilimde görünen tablo ise şöyle : Rüştü (Cenk) – İsmail – Egemen – Sivok (Sidnei ) – Ekrem (Toraman) – Fernandes – Aurelio (Necip) – Simao – Q7 – Guti – Almeida (Edu)… Yani takım geçen senenin aynısı. Bu anlayışla takımdan çok şey beklemek sanırım hayalcilikten öte gidemez. Madem gelen yeni teknik direktörde kadroyu değiştiremedi, o zaman sistemi ve anlayışı değiştirmesi şart. Ya da bu da olmuyorsa 1-2 oyuncuyu devre arasında göndermek gerekebilir…

Beşiktaş ayarındaki takımların da tabiki kötü oynayacakları zaman olacak ama “kötü oynarken bile kazanmak” diye bir cümle vardır ve günümüzde büyük takımlar böyle zamanlarda 1-2 yıldız futbolcusu sayesinde kötü giden bir maçı çevirebiliyorlar. Bu tezimize en güzel örneği, ligin 4.haftasında oynanan Kayserispor – Fenerbahçe maçıyla verebiliriz. Fenerbahçe o gün kötü bir oyun ortaya koymuş ve tek gol girişiminden gol atmayı başarmış ve mücadeleden 1-0 galip ayrılmıştı. Kaldıki o karşılaşmada Kayserispor belki çok pozisyona giremedi ama maçın başından sonuna kadar topa hakim olan taraftı (Fenerbahçe kalesine 18 şut atmış, 8 tanesi kaleyi bulmuştu)… Diğer örnek ise daha yakın tarihten. Galatasaray, Bursaspor karşısında özellikle ikinci yarı iyi oynayamıyor, sahasından dahi çok çıkamıyordu. Bursaspor 81. dakikada skoru 1-1’e getirdi. Lakin, 87.dakikada da olsa Sercan – Elmander - Baros pas trafiğiyle çok güzel bir gol atarak çok da iyi oynamadıkları bir karşılaşmayı böylesine zorlu bir rakip karşısında galibiyetle kapatarak hem moral kazandılar hem de 'kazanma alışkanlıklarını' geliştirdiler… Beşiktaş’ın en büyük sorunlarından birisi de bu işte, kötü giden bir maçı döndürebilme becerileri / istekleri yok, yıldız oyuncuları böylesine karşılaşmalarda maçın gidişatını değiştiremiyorlar, sorumluluktan kaçıyorlar
Beşiktaş’ın sorunları gerçekten çok büyük. Takımda ciddi ciddi gol sorunu var ve bu sorun Almeida’nın sakatlanmasından sonra fazlasıyla gün yüzüne çıktı. Çok da formda olduğu bir dönemde talihsiz bir şekilde sakatlanan Almeida’nın varlığında takım en azından daha çok pozisyona giriyor ve haliyle maçı çevirebilme gücü de o derece artıyordu… Dilekolay, 6 hafta sonunda rakip filelere atılan 7 gol var, karşılığında ise yenilen 6 gol… Q7 ve Simao’nun olduğu bir ortamda takımın bu kadar az pozisyona girmesi ve maç başı sadece 1 gol ortalaması ile oynaması, bu takımda futbolcuların kadro kalitesinin hakkını veremediğinin en büyük kanıtıdır… Bu kötü istatistik şüphesiz Beşiktaş taraftarının haketmediği bir tablo…
Takımın genelindeki “maçı kazanma isteksizliği” alenen ortada. Geçen seneden beri kazanma alışkanlığı üst seviyede olan Fenerbahçe ve Fatih Terim sonrası en büyük eksikliği “ruh” ve “kazanma azmi”ni tekrar yakalayan Galatasaray ile Beşiktaş’ın aynı kulvarda şu an için mücadele etmesi son derece güç. Ezeli rakiplerinin Beşiktaş’a olan en büyük artıları kanımca, puan kaybettikleri maçlarda dahi asla maç kazanma azimlerinden, mücadelelerinden vazgeçmemiş olmaları ve maç sonlanıncaya kadar oyun disiplinlerinden asla kopmamalarını söyleyebilirim…

Kısa zamanda Carvalhal’in futbolculara kazanma isteği ve azmini yüklemesi, fizik olarak daha hazır hale getirmesi gerekiyor. Futbolcuların da başta Q7 olmak üzere tribünler yerine takıma birşeyler katacak bir futbol oynaması şart. Tamam Beşiktaş’ın hedefi tabiki sezon sonunda ilk 4’e kalıp play off larda mücadele etmek ama liderle arasında 15-20 puan fark olursa nasıl şampiyonluk beklenirki bu takımdan ? Bir an önce takımın komple silkelenmesi gerekiyor, aksi halde tren gittikçe uzaklaşıyor.
Şimdi Beşiktaş’ın önünde 3 kritik karşılaşma var. Federasyonun (!) zorla fikstürü sıkıştırmasından doğan en büyük acıyı çeken Beşiktaş, önce Perşembe günü Kiev’de Dinamo Kiev’le UEFA Avrupa Ligi’inde mücadele edecek. Daha sonra Pazartesi günü Mersin İ.Y. ile deplasmanda karşılaşacak olan siyah beyazlılar akabinde Perşembe günü de ezeli rakibi Fenerbahçe ile İnönü’de 3 puan mücadelesi verecek. Yani 7 günde zorlu 3 maç… Gerçekten şaka gibi… Fenerbahçe maçının haftaiçi oynanacak olması bence hatalı karar… Sonuç olarak Beşiktaş, bir anda düzelemeyeceğine göre Kiev deplasmanından puanla dönmesi benim için büyük sürpriz olacak. Beşiktaş, Türkiye Ligi’ne göre Avrupa’da biraz daha dengeli bir futbol oynuyor ama bu karşılaşmada işi her zamankinden daha zor olacak. Dolayısıyla Mersin ve Fenerbahçe maçlarından mutlak suretle 6 puanla ayrılması lazım, aksi halde ligden dahi yavaş yavaş kopmaya başlayabilir…
Anlayacağınız, gelinen noktada Beşiktaş’ın kendi oyuncularının başarısı ve takıma katkısı da 0 ( sıfır ), Portekizli oyuncuların da takıma olan katkıları da kocaman bir SIFIR ( 0 )…

İlgilenenler için twitter adresim : https://twitter.com/#!/serdarsozkesen

13 Ekim 2011 Perşembe

2 Süper Güç : İspanya - Almanya...

Dünya futbol  endüstrisine yön veren 2 büyük ülke… İspanya ve Almanya… Yanlarına bir de Hollanda’yı ekleyebiliriz. Bu takımlar, diğer takımlardan sistem olarak, oyun anlayışı olarak birkaç adım öndeler…
Büyük resmi biraz açıp ayrıntılı bir hale getirmek gerekirse;
İspanya… Futbolda, basketbolda, teniste büyük bir devrim yapan İspanyollar… Geçmişinde Avrupa Şampiyonaları ve Dünya Kupaları sahnesinde çok fazla başarılı olamayan bu Batı Akdeniz ülkesi, son 3 yılda ise adeta bir silindir gibi… 2002 Dünya Kupası’nda çeyrek final oynadıktan sonra düşüşe geçen İspanyollar, Euro 2004 de gruplardan çıkamazken, 2006 Dünya Kupası’nda ise 2.turda eleniyordu. Ve dünyanın 1 numaralı futbol ülkesi olacaklarının inşasına başlayacakları Euro 2008… Bu turnuvayı şampiyonlukla kapayan İspanya, son dönem büyük turnuva olan 2010 Dünya Kupası’nı da yine aynı şekilde kazanarak üstüste 2 büyük organizasyondan da başı dik ayrılıyordu…
Bu İspanya’nın son 3 yıldaki olağanüstü başarısında da şüphesiz aslan payı Barcelona’nın. Barcelona’daki futbol kültürünü çok başarılı şekilde İspanya Milli Takımı’na da entegre ettirilen futbol anlayışlarıyla diğer rakiplerinden her zaman bir adım önde olmalarını sağladı… 2010 Dünya Kupası grup elemelerinde de Türkiye’nin yer aldığı grupta 10’da 10 yapan İspanyollar, şimdi de Euro 2012 öncesi grup elemelerini yine 8’de 8 ile tamamlayarak kırılması güç bir rekora imza attılar…

İspanya ve Barcelona konusunu biraz daha açmak gerekirse… Barcelona, şanlı tarihine son 10 yılda Avrupa arenasında; 3 şampiyonlar ligi şampiyonluğu, 3 yarı final ve 1 çeyrek final sığdırarak dünyanın en başarılı kulübü ünvanını kazandı ve bu ünvanını yıllardır da kimselere kaptırmıyor… İspanyolların milli takım olarak dibe vurduğu 2006 Dünya Kupası’ndan sonra çıkışa geçen takım, David Silva, Pedro, İniesta, Busquets, Cazorla ve Pique gibi yeni yüzleri ile gençlikten kurtulup olgunluğa erişen Ramos, Torres  ve Fabregas’ın da takıma oturmasıyla yenilmesi neredeyse imkansız bir uzay takımı haline geldiler… Son Euro 2012 grup eleme maçlarındaki 8 maçı da kayıpsız atlatan İspanya’da yine kadroya seçilen ve oynayan Barca’lı futbolcular fazlasıyla dikkat çekti… Milli takımın aynı zamanda iskeletini oluşturan Pique, Puyol, Xavi, İniesta, Fabregas, David Villa gibi oyuncuların yanı sıra zaman zaman forma şansı bulan Busquets, Pedro, Valdez ve Alcantara gibi gençlerle bol alternatifli bir Barcelona pardon İspanya milli takımı oluşturan takım şu an da tartışmasız dünyanın en iyi milli takımı… Real Madrid’in de iskeletini oluşturan Casillas, Ramos, Xabi gibi oyuncular da takımın her zaman en önemli artılarından…
…………………………………………………………………………………………………
Almanya… Hani derler ya tam bir “turnuva takımı”. Katıldığı her turnuvada minimum çeyrek final oynayan, disiplinleri ile ünlü tam bir sistem takımıSon 10 yıllık süreçte; Dünya Kupalarında 2002’de final, 2006 ve 2010 da ise yarı final oynadılar… Yani son 3 dünya kupasına 1 final, 2 de yarı final sığdırdılar… Avrupa Şampiyonaları’nda ise 2004’te grup maçlarında elendiler, 2008 şampiyonasında ise final oynadılar. Özetlemek gerekirse, son 5 büyük organizasyonun dördünde en az yarı final yaşamış bir ülke var karşımızda…
Almanların bu son 5 büyük turnuvada bu kadar başarılı olmasında Bayern Münih’inde tabiki payı büyük. Onlarda son 10 yıllık Avrupa Kupaları sürecinde 1 final, 1 yarı final ve 4 çeyrek final oynadılar… Bu da yukarıdaki değerlendirmemize göre 10 yılda en az 6 çeyrek final demekki, bu da vasatın üstünde bir başarıdır… Sözkonusu 5 büyük turnuvada da Alman milli takımının çekirdeğini hep Bayern Münih’in oyuncuları oluşturdu. Son 7 yıllık dönemde ise gerek Klinsmann gerek de Löw kadro seçiminde hep Schweinstiger, Lahm,  Klose ve Podolski  ile sürekli takımın iskeletini oluşturdular. Son dönemlerde ise Badstuber, Mesut, Boateng, Gomez ve kaleci Neuer ile müthiş bir takviye oluşturup herkesin kıskanacağı bir sistemi inşa ettiler… Yaş ortalaması olarak da sürekli rakiplerinden daha genç bir kadro (son dönem genç yıldızları Gotze, Schürrle, Reus) oluşturan Almanlar, bu sayede disiplinli futbol anlayışlarının yanına enerjisi yüksek genç futbolcuları da monte ederek daha dinamik bir takım haline geldiler… Son Avrupa Şampiyonası grup eleme maçlarında Türkiye’nin de olduğu grupta 10 maçın tamamını kazanmaları da hep yukarıda yazdığımız disiplin, sistem, özgüven, takım düzeni gibi sebeplerden dolayı başarılmıştır…

Kısa bir özet : Barcelona’nın ideal 11’inde 8 İspanyol milli oyuncu ( diğerleri, Abidal – Dani Alves - Messi) bulunurken, Bayern Münih’in ideal 11’inde ise 7 Alman milli oyuncu (diğerleri, Rafinha – Gustavo – Ribery - Robben) bulunuyor…
.................................................................
Hollanda milli takımının da çok başarılı bir ülke olduğunu kabul ederek yukarıdaki 2 takımdan farklı olarak belki de sadece; Hollanda da ülke takımlarının Avrupa’da son yıllarda hiçbir başarı sağlayamamasını belirtebiliriz… Yoksa onlar da gayet göze hoş gelen bir futbol oynuyorlar ve sürekli hücum futbolu ile oynayıp göz zevkimizi doruğa çıkartan bir sistem ve anlayışla mücade ediyorlar… Takımdaki birçok yıldız oyuncu yurtdışında oynuyor . Başta Robben, Sneijder, van der Vaart, Huntelaar, Kuyt, van Persie gibi birçok as oyuncusu Almanya, İngiltere ve İtalya gibi üst düzey liglerde forma giyiyor… Hollanda milli takımı, son 5 büyük organizasyonun ise birine katılamazken, en büyük sıçramayı en son 2010 Dünya Kupası’nda İspanya ile final oynayarak elde etti. Bunda tabiki en büyük pay, yukarıda yazdığım ve aynı zamanda takımın değişilmezlerinden olan altın jenerasyonun (ismi geçen 6 futbolcu). Bundan sonraki Euro 2012 onlar için aynı başarıyı sağlamak için büyük bir fırsat… Bekleyip göreceğiz…
Şu an itibariyle Avrupa Futbol Şampiyonası’nın en büyük favorileri tartışmasız sırasıyla; İspanya, Almanya ve Hollanda… Yurtdışı bahis sitelerinde Euro 2012 şampiyonluğu için açılan oranlarda da zaten herşey, yukarıdaki örneklemelerimizde ve verdiğimiz bilgilerle örtüşüyorİspanya’nın şampiyonluğu için verilen oran 3,75 iken Almanya için belirlenen oran 4,25…. Daha sonra bu iki takımı 7,00 oranıyla Hollanda ve 10,00 oranıyla İngiltere takip ediyor…

Sözün özü, milli takımlarda başarı için; ülkenin en formda oyuncularını bir araya getirebilme becerisi, onları sürekli oynanan bir sistemin içine başarılı bir şekilde monte edebilme yetisi ve kadronun en az 5-6 oyuncusunu sürekli oynaması (yani çekirdek oyuncuların) gibi kriterleri – tabi biraz da sabır - sıralayabiliriz…

10 Ekim 2011 Pazartesi

7 Ekim 2011 Milat Olmalı...

7 Ekim 2011 Cuma günü umarım A Milli Takımımız için bir milat olur. Neden mi böyle başladım yazıma ? Çünkü tek yapabildiğimiz eleştirmek, eleştirmek yine eleştirmek…  Peki neden hiç kimse çözüm yolu üretmez yada elini taşın altına koymayı denemez ? Bizim halk olarak, taraftar olarak en iyi yaptığımız şeydir, her başarısız sonucun ardından futbolu en iyi biz biliyormuşçasına ahkam kesmek ve birilerini küfür boyutuna varıncaya kadar aşağılamak, hırpalamak…
Tabiki Hiddink’i savunacak değilim, asla yapmam da… Ammaaa…  A Milli Takımı ve Hiddink’i, sadece Almanya maçı ile değil grup maçlarının tamamında eleştirmek / yargılamak gerekir diye düşünüyorum. Neden mi ? Almanya maçına kadar grupta 8 maç yapmışız ve hemen hemen tamamında silik bir futbol oynamışız. Avusturya ve Belçika kesinlikle Türkiye’nin sikletinde rakipler değillerdi ve hiçbirinde de onlara yenilmedik. Ama bu yenilmemelerimiz, bizim büyük ve iyi takım olmamızdan değil, rakiplerin beceriksizliğindendi. Yani bizim milli takımımız aslında Avusturya deplasmanında hiç iyi oynamamıştı, Azerbaycan deplasmanında kötüydü ve Seyrantepe’deki Kazakistan maçında da rezaletti. Ama Almanya maçı çok kritik bir maça denk geldiği için haliyle daha bir eleştirir olduk Hiddink’i ve teknik yönetimi…

Anlatmak ve sıklıkla vurgulamak istediğim konu, Türkiye’nin grubun hiçbir maçında gerek skor olarak gerek oyun olarak, gerek de mücadele olarak rakiplerine karşı bir baskı oluşturamamasıdır. Biz Avusturya deplasmanında da çok kötü oynarken neden yenilmedik? Çünkü rakibimiz bir Almanya değildi…
Almanya bize karşı aman aman bir futbol mu oynadı ? Kesinlikle hayır… Adamlar standart futbollarını sahaya yansıttılar. En formda oyuncularını getirdiler, sahaya sürdüler ve net bir galibiyet elde ettiler. Yani onların bir sistemleri var ve kim oynarsa oynasın, asla sistemlerinden, disiplinlerinden ve maçın son anına kadar konsatrelerinden asla taviz vermiyorlar… Peki biz ? Maçın içerisinde çok kırılgan, disiplinden uzak, mücadeleden bunalmış ve kafaları başka yerlerde olan bir sürü yıldız (!) oyuncu…

Sonuçta ilk 11’imizi de eleştiriyoruz ve bunda da kesinlikle haklıyız. Kadromuza bakıyoruz… Neredeyse tamamen İstanbul takımlarından oluşan bir karma. Savunmamızda Egemen, Servet ve Hakan Balta… Üç tane tank gibi adam, yani düz futbolcular. Sağ bekte ise Sabri… Onun önünde ise Gökhan Gönül (gerçek mevkisinden ve verimliliğinden uzak) sakatlıktan yeni kurtulduğu için formsuz… Orta alanda ise 35’lik Aurelio ve bir diğer sağ kanat oyuncusu Hamit… Kim ne derse desin bu takım tamamen beraberliğe oynatılan bir kadro… Kadro dizilişleri herkese göre farklılık gösterebilir ama esas olan bu kadronun maçın başından Almanya'ya karşı olumlu bir sonuç alamayacağı çok aşikardı... Sağ kanatta yığınla adam... Sol kanat ise tamamen Hakan Balta’ya emanet...
Kadrosundaki 11 oyuncusunun 7 tanesi Almanya’nın şu an en formda takımı Bayern Münih’den oluşunca onları yenmeyi bırakın puan almak da bir o kadar zordu. Zira bu takımı şu an ancak İspanya ve Hollanda yenebilir gibi gözüküyor. Sistemleri, disiplinleri, konsantreleri oyunun her dakikasında aynı. Yani dakikalar 85-90’ı gösterdiğinde bile aynı ciddiyetle ve anlayışla sahaya yayılıyorlar, mücadelelerini sürdürüyorlar. Bunu da rakip ayırmadan, skorun ne olduğuna bakmaksızın yapıyorlar…

Araya bi dip not iliştirelim : Löw'ün bize karşı sahaya sürdüğü ilk 11'in yaş ortalaması 24,50 iken bizim yaş ortalamamız ise 28...
Kalecisi Neuer’den, savunmasındaki Lahm, Boateng’e ve orta sahasındaki Scweinsteiger ve Müller’e kadar komple bir takım olan Almanlar’ın grubun son maçında da Belçika karşısında zorlanmadan galip geleceğini düşünüyorum. Zaten Löw de bu maç için; "10’da 10 yapmak istiyoruz ve maçı çok ciddiye alıyoruz" tarzında açıklamalarda bulundu. Ama şunu bir kez daha gördükki, biz eleme gruplarında her zaman ya son anda ikinci olabiliyoruz yada birilerinin yardımıyla play off oynamaya hak kazanıyoruz… Bu gerçek asla değişmedi, esas sorgulamamız gereken de bence budur… Yoksa sırf Almanya maçındaki ezik futbolumuzu, mücadele ve kazanma isteğimizin yok edilmiş olmasını değil, bu süreci başından sonuna kadar değerlendirmemiz gerekir...

Bir dip not daha : Almanya milli takımında 26 yaşındaki Podolski, 85 den fazla milli olurken, bizde bu alanda en tecrübeli diyeceğimiz Servet (30) 60 kez milli formayı terletmiştir...

Unutmadan şunu da kabul edelim : Alt yapıdan oyuncu yetiştiremiyoruz, yeni oyuncular kazandıramıyoruz ve kadro seçiminde hep tecrübeli diye yaşlı oyuncularımızı kadroya dahil ediyoruz ama yine biz kaybediyoruz. Almanlar, Gotze (19) ve Schurrle (21) gibi son dönemde 2 yıldız adayını vitrine sokarken biz hala yerimizde sayıyoruz... Zamanında Emre, Hamit, Tuncay, Volkan, Gökhan Zan, Aurelio, Servet, H.Balta, Sabri gibi futbolculardan iyi bir jenerasyon yakalıyıp ara ara başarılı sonuçlar aldık ama artık bu jenerasyonun da sonunun geldiğini (hepsi olmasa da çoğunun) düşünüyorum. O yüzden 7 Ekim 2011 Cuma günü bizim için bir milat olması gerekir. Geçmişe çizgi çekip yarınımızı düşünmeliyiz…
ve umarım yarınki Azerbaycan maçı ile bunun startını veririz...

6 Ekim 2011 Perşembe

Euro 2012 Eleme Maçları - Analiz, Tahmin...

7-11 Ekim’de 2012 Avrupa Şampiyonası öncesi çok ama çok kritik grup karşılaşmaları oynanacak… Bazı takımlar şampiyonaya gitmeyi garantilerken, çoğu takımda ya grup birincisi olup şampiyonaya direkt katılmanın peşinde koşacakken, bazı takımlarda grup ikincisi olup play off karşılaşmaları oynamak için son kez şanslarını deneyecek.

Tek tek grupları incelemek gerekirse;

A Grubu :
Almanya, şampiyonaya direkt katılma hakkını çoktan elde etti. Tüm maçlarını kazanan Almanlar, 7 Ekim’de rakibimiz. Türk Telekom Arena’da oynayacağımız karşılaşmada grup ikincisi olmamız için en azından alacağımız 1 puan, bizi gruptan % 99 çıkaracaktır. Zira son maçımızda yine sahamızda Azerbaycan ile karşılaşacağımız için avantaj sonuna kadar bizim elimizde olacak. Tek rakibimiz Belçika’nın ise bizim kaybetmemizi beklemekten başka çaresi yok…
Almanya’dan her zaman çekinmemiz lazım ama hedefleri olan Türkiye’nin hiçbir hedefi olmayan Almanya karşısında en azından kaybetmemesini bekliyorum… Yeter ki acemice hatalar yapıp, rakibimizi üzerimize çekmeyelim…


Ayrıca bu maçı kazanmamız bizim şu açıdan lehimize olacak. Grup ikincileri olan 8 takım iki torbaya bölünecek ve seri başı olanlarla olmayanlar 2 torbaya ayrılıp kura çekimi yapılacak. Türkiye seri başı olursa eğer (seri başı olması için UEFA’nın ülkelerin Euro 2008, 2010 Dünya Kupası ve Euro 2012 elemelerinde aldıkları puanlara göre sıralama yapması) İrlanda, Ermenistan, Slovakya, Karadağ, Estonya, Bosna ve Macaristan gibi nispeten eleyeceğimiz takımlarla eşleşmemiz mümkün olacak. Fakat aksi takdirde seri başı olacak İsveç, Hırvatistan, Portekiz, Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti gibi takımlarla eşleşeceğizki, bu da hiç işimize gelmez… Yani uzun lafın kısası, yarın mutlaka kazanıp, Azerbaycan’ı da yenip play offlar öncesi çekilecek kuralarda seri başı olan takımlardan biri olmamız gerekecek...

B Grubu :
“Ölüm grubu” nedir bilmeyenler için numune oluşturabilecek bir grup. Rusya – İrlanda – Ermenistan – Slovakya… Grup sıralamasını sırayla yazdığım bu 4 takımın puanları ise sırayla; 17 - 15 - 14 – 14… 4 takımında 2’şer karşılaşmaları var. En kolay karşılaşmayı İrlanda, Andorra deplasmanında oynayacak ve 18 puana kolayca ulaşacak. Lider Rusya ise zorlu Slovakya deplasmanına gidecek… Slovaklar bir ay önce yine sahalarında çok kritik bir maça çıkmış ve Ermenistan karşısında herkesi şok eden bir skorla 4-0 mağlup olup kendisi için çok büyük bir avantajı çimlere gömmüştü… Şimdi bunu telafi edip, son maçta da iddiasız Makedonya karşısında deplasmanda kazanarak en kötü ihtimalle 2. olmak isteyecekler. İki takımın Rusya’daki mücadelesini de Slovaklar 1-0 kazanmıştı. Yani bu grupta herkes birbirini içeride dışarıda yenebiliyor… Bu zorlu maç için tahminim ise Slovakların kaybetmeyeceği yönünde olacak… Diğer yandan Slovakya galibiyetiyle ciddi ciddi potaya giren Ermeniler, sahalarında grubun hedefsiz takımı Makedonya’yı konuk edecek. Sonrasında ise İrlanda ile Dublin’de resmen final gibi bir maç oynayacaklar. O yüzden Ermenistan’ın zor da olsa Makedonları yenmesini bekliyorum…

C Grubu :
İtalya gruptan çıkmayı daha önce garantilemişti. Grup ikinciliği için herşey Sırbistan’ın elinde. Zira Sırpların 14 puanı var ve 2 maçı eksik. Estonya’nın 13 ve Slovenya’nın ise 11 puanları var ve bu 2 takımın da sadece 1 maçları kaldı. Grup ikincisi Sırbistan, bu Cuma günü İtalya ile taraftarı önünde oynayacak. Sırplar için alınacak 1 puan, aynı anda oynanacak K.İrlanda – Estonya maçına göre de avantaj gibi görünse de önümüzdeki hafta Salı günü Slovenya deplasmanına gidecekler. Gerçi Sırplar, İtalya önünde 1 puan aldıklarında Slovenya’nın ikinci olma şansı ortadan kalkacak ama yine de Cuma günü İtalya karşısında kazanarak grup ikinciliği biletini almak isteyecekler. Bir aksilik olmazsa grup liderliğini çoktan garantilemiş İtalyanların yedek ağırlıklı sahaya çıkacağını ve Sırplara karşı yenileceğini düşünüyorum…

D Grubu :
Fransa ile Bosna Hersek arasında inanılmaz bir mücadele var. Bu Cuma oynanacak maçlarda Fransa, Arnavutluk’u, Bosna ise Lüksemburg’u konuk edecek. İki takımda kazanacağı için son maçlar öncesinde değişen bir şey olmayacak. Fransa rakibinden 1 puan önde. Fakat Salı günü grubun finalinde Fransa – Bosna Hersek mücadelesi var ve Fransa’ya o maç öncesinde 1 puan yetecek. Bosna ise kazanmak zorunda olacak. O yüzden bu Cuma maçlarının grup akıbeti için çok fazla önemi olmayacak…

E Grubu :
Hollanda, şampiyona biletini çok önceden alan takımlardan biri. Grup ikinciliği için ise İsveç avantajlı olan taraf. 2 maçı eksik olan İsveç ile grupta tek maçı kalan Macaristan’ın puanları 18. İsveç, bu Cuma Finlandiya deplasmanına gidecek. Finlandiya ise grubun iddiasız takımı konumunda. İsveç’in Salı günü Hollanda ile oynayacağını düşündüğümüzde Finlandiya’yı deplasmanda yenerek gup ikinciliğini garantileyeceğini düşünüyorum. Çünkü İsveç, Macaristan’a karşı ikili averajda da üstün durumda...

F Grubu :
Yunanistan – Hırvatistan… Grubun final maçı… Hırvatlar 1 puanla rakibinden önde. Yunanistan’ın kazanmaya daha çok ihtiyacı var. Çünkü Salı günü Gürcistan deplasmanına çıkacaklar. Hırvatlar ise Letonya ile sahalarında oynayacaklar. Hırvatistan’daki karşılaşmada iki taraf da eşitliği bozamamıştı. Yine o tarz bir mücadele bekliyorum. Yunanlılar için hayati karşılaşma ve sahalarında da kaybetmeyeceklerini düşünüyorum. Yine ALT bir maç bizleri bekliyor gibi…

G Grubu :
İngiltere, en büyük rakibi Karadağ deplasmanına gidiyor. Alacağı 1 puanla grup birinciliğini elde edecek. Karadağ ise liderlikten ziyade grup ikinciliğini korumanın peşinde. İsviçre bir anda potaya girdi ve Karadağ’ı ciddi ciddi tehdit ediyor. İsviçre’nin Galler deplasmanında kazanacağını düşünürsek Karadağ’ın İngiltere karşısında en azından kaybetmemesi gerekecek. Çünkü Salı günü İsviçre sahasında Karadağ ile final gibi bir maç oynayacak… Tahminlerim ise İsviçre, Galler deplasmanında kazanacak. İngiltere ise Karadağ deplasmanından yenilmeden dönecek...

H Grubu :
Portekiz, Danimarka ve Norveç… Norveç bu 3 lü içerisinde şansı en az olan ülke. Çünkü sadece 1 maçı kaldı ve o da Salı günü sahasında Kıbrıs maçı. Bu maçı kazanması neredeyse kesin ama bu onlar için yetmeyecek gibi. Sözkonusu 3 takımında 13’er puanları var. Portekiz, Cuma günü sahasında İzlanda karşısında kazanarak ikinciliği garantilemiş olacak. Çünkü Norveç karşısında genel averaj üstünlükleri var… Danimarka ise Cuma günü grubun averaj takımı Kıbrıs ile deplasmanda karşılaşacak ve maçı da kazanmaya mecburlar. Kazandıkları vakit ise Salı günü muhteşem bir maça sahne olacak H grubu… Danimarka – Portekiz… Kazananın grup lideri olarak şampiyonaya direkt katılacağı maçta beraberlik ise Portekiz’e yarayacak (ikili averaj gereği)… Tahminlere gelince Portekiz, İzlanda karşısında handikapa karşı kazanır, Danimarka da Kıbrıs deplasmanından 3 puanla döner…

I Grubu :
İspanya’nın liderliği garantilediği grupta Çek Cumhuriyeti 10 puanla ikinci, İskoçya ise 8 puanla üçüncü sırada ve iki takımında 2’şer maçları var… Cuma günü Çekler, İspanya’yı konuk ederken, İskoçlar ise Liechtenstein deplasmanına gidecekler.  İskoçların kazanma ihtimalinin çok yüksek olmasından dolayı Çeklerin 1 puan üzerine çıkacaklar. O yüzden de Çeklerin İspanya karşısında mutlaka kaybetmemesi gerekecek. Kaybetseler dahi son maçta bu defa İskoçya , İspanya ile deplasmanda karşılaşacak ki, bu da onlar için epey zor geçecek. Çekler ise grup eleme maçlarını salı günü iddiasız Litvanya deplasmanında bitirecek… Bütün ihtimaller Çekleri biraz daha ön plana çıkarıyor. İskoçlar ya İspanya deplasmanında mucize arayacak yada Salı günü Çeklerin Litvanya önünde puan kaybetmelerini bekleyecekler… Ayrıca Çeklerin, İskoçlar karşısında ikili averajda da üstünlükleri bulunuyor…

3 Ekim 2011 Pazartesi

3 Ekim 2011... Avrupa'dan Futbol...

Herkese merhabalar…
Ara ara not alarak aldığım konuları sizlerle paylaşmak istedim. Daldan dala atlayabilirim konular arasında. Umarım sıkılmazsınız, biraz uzun olabilir :)


……………………………………………………

ÜSTÜN ALMAN TEKNOLOJİSİ…

Bayern Münih… Almanların tartışmasız en büyük futbol gücü… Van Gaal ile 2009 yılında gelen tarihi başarılarından (Almanya Lig şampiyonluğu, Almanya Kupası şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi Finali) sonra bu sezonda da harika işler yapıyorlar. Jupp Heynckes ile sezona M.Gladbach mağlubiyetiyle başlasalarda sonraki oynadıkları 11 karşılaşmadan (7 lig – 4 şampiyonlar ligi) 10 tanesini kazanıp birinde berabere kaldılar ve hiç gol yemediler. Avrupa’nın en iyi 3 kalecisinden biri olduğuna inandığım Neuer ile geçmiş yıllardaki kaleci sıkıntılarına da dur diyen Panzerler, şu an itibariyle Avrupa’nın en formda ekiplerinin başında geliyor. Ribery’nin belki de en iyi sezonunu (3 gol 4 asist) geçiriyor olması ve Gomez’in de sinsi golleriyle başını çektiği takımda herkes görevini layıkıyla yapıyor. Muhteşem takım oyunları bana 2000-2001 yılındaki şampiyonlar ligi şampiyonu oldukları o efsane kadroyu da hatırlatmıyor değil. Kahn, Lizarazu, Sagnol, Linke, Effenberg, Scholl, Jeremies, Elber, Jancker, Sergio ve diğerleri… Şimdi ise Neuer, Lahm, Rafinha, Boateng, Schweinsteiger, Müller, Ribery, Gomez, Robben ve diğerleri… Bakalım kaleci Neuer’in 1028 dakikalık gol yememezlik rekorunu kim sonlandıracak???


.....................................................................................

HOLLANDA’DA BÜYÜK YIKIM…

Dün Hollanda’da Türkiye saatiyle 15:30’da oynanan 3 maçın sonucu bu sezonun unutulmazları arasına çoktan girdi bence. O saatteki maçlar şöyleydi : Feyenoord – Den Haag… Groningen – Ajax… Twente – Excelcior… Malumdur 3 büyük takımda maçların favorisiydiler. Özellikle sahalarında oynayan Feyenoord ve Twente’den fark bekleniyor, Ajax’ın ise tecrübesi ve kalitesiyle maçtan galip ayrılacağı düşünülüyordu… Ajax’da tereddüt edenler ise 2,5 üst oynayıp sıyrılıyordu. Ve isterseniz 90 dakikanın ardından maçların sonuçlarına bir göz atalım. Feyenoord 0-3 Den Haag (İddaa oranı : 6,25)… Groningen 1-0 Ajax (İddaa oranı : 3,75)… Twente 2-2 Excelsior (İddaa oranı : 6,25)… İnanılmaz sonuçlar di mi? İşte ben buna 15:30 laneti derim  :)

...................................................................................

AVRUPA’DAKİ TÜRK TAKIMLARI VE TARAFTARLIK…


Ne zaman Avrupa’da bir Türk takımımız mücadele etse  o akşam tuttuğum yada sempati duyduğum takımın taraftarlığını bırakır, bir Türk gibi davranırım hep. Çünkü sonuçta ülke futbolu kazanacak, ülke puanı artacak, ülke futbolunun marka değeri artacak ve ülke futbolunun izlenirliği ve kalitesi konuşulacak. Ama bu durum pek çok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de uygulanmıyor. Yani misal, Trabzon – Lille mücadelesinde bir Fenerli Lille takımını destekliyor yada Stoke – Beşiktaş karşılaşmasında da diğer rakipler İngiliz takımının kazanmasını isteyebiliyor. Bu durum Fenerbahçe’nin de Galatasaray’ın da maçlarında (Bu sezon Avrupa’da yoklar, o yüzden örnek vermedim) diğer rakip taraftarları için geçerli olan bir durum… Benim ise dikkatini çekmek istediğim konu şu :

Örneğin, Stoke – Beşiktaş karşılaşması malum herkes de izlemiştir. Çağdışı bir futbol oynayan Stoke takımına karşı 2-1 kaybettik. Ve ertesi gün onların gazeteleri ne yazıyor biliyor musunuz? “Türkleri yendik…” Yani adamlar Beşiktaş’ı yada Fenerbahçe’yi yendik diye yazmıyorlar, direkt olarak “Türkleri yendik” diyerek ülkemizi hedef alıyorlar. Yani bu başlığı atanlar, İngiliz de olabiliyor, Yunan da, Alman da, İtalyan da… Ama biz hala hangi Türk takımı Avrupa arenasına çıksa rakip takımı destekliyoruz. Bu tezim tabiki sadece holigan ve fanatik taraftarlara karşı. Yoksa tabiki benim gibi düşünen bir çok aklı selim taraftar var...



....................................................................................

AVRUPA’DAKİ FORMDA GOLCÜLER…

Her sezon Avrupa’da değişik isimler sahneye çıkıyor liglerde… Her sezon olduğu gibi yine golcüler çok konuşuluyor… İşte birkaçı…

Almanya’da geçen sezon olduğu gibi yine Mario Gomez fırtınası esiyor. Geçen sezon 28 golle gol kralı olan Alman oyuncu 8 haftası geride kalan ligde attığı 8 golle takımının başarısındaki en kilit isimlerin başında…  Aynı şekilde Schalke’li Huntelaar’ın attığı 7 golle de çok önemli işler yaptığını da ekleyelim… Fransa’da ise gol krallığında zirvede duyulmamış bir isim var. Auxerre takımının attığı 15 golün 6’sına imza atan 23 yaşındaki forvet Alain Traore’nin bu sezon adından sıklıkla söz ettireceği aşikar görünüyor… Yine Fransa’nın en pahalı transferlerini yaparak Pastore ve Gameiro gibi isimleri kadrosuna katan PSG’de de bu iki isim attıkları 5’er golle aldıkları paranın hakkını vermeye şimdiden başladılar… İngiltere’de ise tam anlamıyla Rooney fırtınası esiyor. Yıldız golcü 6 maçta 9 kez fileleri havalandırarak takımı için harika işler yaptı. Aynı şekilde bir diğer dünya yıldızı Aguero’nun da M.City  adına attığı 8 gol, şampiyonluk yolunda M.Unıted’ı tek başına bırakmayacaklarının göstergesi niteliğindeydi… İspanya ise bildiğiniz gibi… Yine ilk 2’de Messi ve Ronaldo var. Messi 8, Ronaldo ise 7 gol attılar. Kanımca sezon sonunda ikisi de ligde en az 30 gole ulaşacaklar… Diğer liglere göre daha az maç yapılan İtalya’da ise Parma’nın golcüsü Giovinco oynadığı 4 karşılaşmada 5 gol atarak tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı…

Türkiye’de ise tartışmasız ligin en iyi Türk forveti Burak Yılmaz konuşuluyor. Golcü oyuncu bu sezon Trabzonspor’un attığı 7 golün tamamını atarak ne kadar büyük bir yıldız olduğunu herkese bir kez daha gösterdi. Ayrıca yıldız golcü 7 golü sadece 4 karşılaşmada kaydederek müthiş bir ortalama  tutturdu (Maç başı 1,75 gol)…

 

..............................................................................

HAYAL KIRIKLIĞI TAKIMLAR…

Almanya’nın tartışmasız en büyük hayal kırıklığı takımı Hamburg.  Oynadığı 8 karşılaşmada sadece 1 kez kazanıp toplamda 4 puan alarak ligin son sırasındalar… Bu aynı zamandaHamburg için son 10 yılın en kötü lig başlangıcı (10 sene öncesini hatırlayamıyorum)…

Fransa’da şampiyonluğun sezon başındaki 3 önemli adayından biriydi Marsilya… Şimdilerde ise 9 maçta sadece 1 galibiyet ve alınan yalnızca 8 puan… En son dün taraftarı önünde Brest gibi zayıf bir takıma da puan veren bu köklü takımın ilerleyen günlerde de işi epey zor olacak… Takım ligde 13.sırada…

İngiltere’de belkide çoğumuzun beklediği gibi Arsenal’in yaprak dökümü devam ediyor. Sezon başında birçok yıldız oyuncusunu gönderen ve yerlerine takviyeleri çok geç ve yetersiz yapan Londra ekibi için bu sezon şampiyonlar ligi bileti almak yani ilk 4’e girebilmek kanımca imkansız… Oynadıkları 7 karşılaşmada 2 galibiyet alıp toplamda 7 puan alarak kendilerine 15.sırada yer buldular. Hele 8 gol yedikleri M.Unıted karşısında ise “bittikleri an”dı…

Villarreal, bu sezonun İspanya’daki en büyük hayal kırıklığı… 6 lig maçından sadece 6 puan çıkartabilen “sarı denizaltılar” şampiyonlar liginde de 2 maçta “0” çekti ve gol dahi atamadı… La Liga’da ise 12.sıradalar…

İtalya deyince sanırım hepimiz hep bir ağızdan İnter deyivericez… Bu takım nasıl bu hale geldi, pek bilen yok. Son maçta sahalarında düzelirler diye düşünüldü ama Napoli karşısında resmen dağıldılar… İnter ligde 5 maçta aldığı 4 puanla ligde 17.sırada…


................................................................................

FORMDA TAKIMLAR… KISA KISA…

*** Almanya’da Bayern Münih, şampiyonluğun 1 numaralı adayı olduğunu cümle aleme gösterdi. 8 maçta 19 puan ve Bremen karşısında 3 puan farkla lider… M.Gladbach  ise sezonun sürpriz takımı… 16 puanlarıyla averajla 3.sıradalar...

*** Fransa’da sezona 1 numaralı şampiyonluk adayı olarak başlayan PSG, 20 puanla lider ve en yakın rakiplerinin 3 puan önünde lider. Burada Montpellier ve Toulouse takımlarına ayrı bir tebrik etmek lazım… Topladıkları 17’şer puanla Lyon’la aynı puandalar…

*** İngiltere’de M.Unıted - M.City savaşı ilerleyen haftalarda da devam edecek gibi… İki takımda sadece 1 kez berabere kalıp kalan maçlarını kazandılar ve en yakın rakipleri Chelsea’nin 3 puan önündeler… Tabi Premier Lig’de de Newcastle takımının eski günlerine dönmek istercesine aldığı  15 puanı da görmemezlikten gelmemek lazım...

*** İspanya’da Barca – Real kapışması sezon sonuna kadar sürecek bir aksilik olmazsa. Ama ligin flaş takımı kim, bakalım… Sürpriz takım geçen sezon ligde zor kalan [b]Levante[/b]. Topladıkları 14 puanla Barca ile beraber averajla ikinci sırada. Sezonun flaş transferlerine imza atıp şampiyonlar ligi umuduyla sezona giren Malaga da kadrosunun hakkını verip 13 puanla averajla 4.sırada…

*** İtalya’da ise mazisini arayan ve bu maziyi anımsatan görüntüsüyle Juventus var zirvede… Siyah Beyazlılar dün Milan’ı da yenerek bu sezon şampiyonluğu sonuna kadar kovalayacağının sinyallerini verdi. Rakibiyle aynı puanı alan Udınese de 11 puanla 2.sırada… Yine müthiş kadrosuyla ilk 4’ün dışına çıkmayacağına inandığım Napoli de 10 puanla 3.konumda…


*** Türkiye’de ise sezona ne kadar morali bozuk ve kaos ortamında başlasa da Fenerbahçe’nin lider olduğunu görüyoruz. Kadrosunda omurgayı asla bozmayan ve Alex’in önderliğinde kazanmaya devam eden Fenerbahçe, bu sezon yine şampiyonluğun 1 numaralı favorisi. Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon’un da kazanarak form tutmasıyla beraber zirvede ilerleyen haftalarda kırılmalar olacağı aşikar. Bu sezon Anadolu takımları çok dirençsizler ve büyük takımlara karşı bir varlık gösteremiyorlar. Bu da tabiki 4 büyüklerin işine geliyor ve zamanla zirvede yalnız kalıyorlar… 2 takımı ayrı tutmak  lazım. İBB ve Mersin İ.Y. takımları ellerinden geldiğince güzel futbollarını devam ettiriyorlar ve topladıkları 10’ar puanla da Bursa ve Trabzon gibi güçlü takımların üstündeler…

.........................................................................


Şimdilik benden bu kadar beyler… Yanlışımız, hatamız varsa görmezden gelmeyin, yazın :)

Bu aldığım notlara Twitter günlüklerimden) göre yazdım bu yazıyı.

Beni de twitter dan takip etmek isteyenler için adresim : https://twitter.com/#!/serdarsozkesen

Herkese iyi günler…

Saygılarımla,

(Bu ilk blog yazımdı)