23 Şubat 2015 Pazartesi

Son Dakikaların Takımı : Espanyol

Espanyol de Barcelona...

Katalan temsilcisinin 24 haftası geride kalan La Liga'da oynadığı futbolu fazla izleyemedim ama maç ayrıntılarını takip ettim ve tam bir "90.dakika takımı" oldukları kanaatine vardım. Öyle ki, aşağıda yaptığım istatistiki çalışmada göreceksiniz ki, bu takım eğer sezon sonu ligde kalacaksa bunun baş sebebi; maçın sonlarını çok iyi oynamaları ve rakibin yorulmasını bekleyip enerjilerini sona saklamaları. Zira maçların sonunda yani 90.dakikada attıkları gollerle şu ana kadar 8 puan kazandılar. Sakın 8 puanı az görmeyin küme düşme hattında öyle bir etki ediyor ki...

24 hafta sonunda attıkları 31 golün 15'ini yani yarısını son 10 dakikaya sığdıran Katalan kulübü, şimdilik düşme hattının 7 puan üzerinde ama dediğim gibi sadece 90.dakikada attıkları gollerle aldıkları 8 puan onları bir hayli rahatlatmış durumda. Kalan 14 haftada daha iyisini yapmak zorundalar. Zira La Liga'da her an herşey olabilir.

İddaacı gözüyle olaya bakarsak;

Aslında Espanyol'un maçların özellikle son 10 dakikasındaki gol atma becerisinin iddaacıları da fazlasıyla etkilediğini düşünmekteyim. 90.dakikada atacağı gollerle 2,5 ALT oynayanları ya da TGS 2-3 oynayanları birçok kez yatırdığını aşağıdaki tablodan yine görebileceğiz. Ben şahsen iddaa oynasam Espanyol maçlarına oynamam ya da 2,5 ÜST ve KG VAR tercihlerinde bulunurum.

Mavi - beyazlıların oynadığı 24 maçın 15'i (% 63) 2,5 ÜST ve aynı zamanda KG VAR sonuçlanmış. Bu 15 maçın 6 tanesinin ÜST olması ise 90.dakikalara denk gelmiş. 2,5 ALT biten 9 maçının 7'si KG YOK sonuçlanmış. Sadece 2 tanesinde KG VAR. Ayrıca 24 maçın 4 tanesinde gol atamayan Espanyol'un kalan 20 maçın tamamında en az 1 gol atması da fena bir istatistik değil.

Ha bu arada son dakika gollerinin baş kahramanları takımın forvetleri Sergio Garcia ve Christian Stuani'ye de ayrı bir alkış. Garcia ve Stuani ligde attıkları toplam 9 golün, 5'er tanesini son 10 dakikaya sığdırdılar.

Lafı daha fazla uzatmadan Espanyol'un gol istatistiklerine hep beraber bir göz atalım...


            Getafe - Espanyol maçı. Arbilla'nın golüne dikkat...
                                     

16 Şubat 2015 Pazartesi

FIFA Dünya Kupası Resmi Futbol 'Top'ları

1970'den günümüze FIFA Dünya Kupası resmi futbol topları... Bazı turnuvalarda toplar birbirini taklit etse de son yıllardaki büyük değişim ve yaratıcılık dikkat çekiyor. Her zamanki gibi üretici ve sponsor firma bir dünya markası Adidas...


2018 Dünya Kupası Rusya'da düzenlenecek. Rusya, aynı zamanda ilk kez bu büyük organizasyona evsahipliği yapacak. Rusya'da kullanılacak 'top'un tasarımını ise şimdiden merakla bekliyoruz...

En son turnuvadaki top olan 'Brazuca' ise adını ilk kez taraftarların seçtiği özel bir top olmuştu. Aynı zamanda Brazuca, Adidas'ın en çok test ettiği top olmuştu. 1 milyon kişinin oylarıyla belirlenen Brazuca'nın ('Brezilyalı' anlamına geliyor) nasıl yapıldığını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz...


Peki sizin favoriniz hangisi?

2015 Şampiyonlar Ligi Finali 'top'u için :

http://serdarilefutbol.blogspot.com.tr/2014/12/2015-sampiyonlar-ligi-finali-topu.html

26 Ocak 2015 Pazartesi

Onlar da Futbolcuydu...

Dünyaca ünlü ve saygın olan teknik direktörlerin neredeyse tamamının, zamanında futbolculuktan geldiğini malum hepimiz biliyoruz. Sanırım bu konuda belki de en büyük istisna Jose MourinhoPorto, Chelsea, İnter ve Real Madrid gibi muazzam bir kariyere sahip olan Portekizlinin meslektaşlarıyla atışırken, bazen bu eksikliğinden dolayı ağır eleştiriler alması da sanırım son derece doğal. Kaldı ki futbolculuk dönemlerinin müthiş olduğu teknik adamların da çoğunun bu konuda yetersiz kaldığını Maradona, Van Basten gibi örneklerden net bir şekilde anlayabiliyoruz.

Mourinho'nun açık sözlü ve hazır cevap kimliğinin en güzel örneklerinden biri olan ve kendisi gibi geçmişinde profesyonel futbolcu olarak görev yapmayan, orjinali Arrigo Sacchi'ye ait olan tarihe geçen o unutulmaz sözünü de hatırlamak lazım :

"Teknik direktör olmak için önce futbolcu olmak gerektiğini söylüyorlar. Peki jokey olmak için de önce at mı olmak gerekiyor?" (Gayet mantıklı bir söylem)

                                                                      ***

Şu an ki dönemde aktif olarak teknik direktörlük görevlerini devam ettiren bazı hocaların futbolculuk dönemlerine gidelim istedim. Onları bir de bu yönleriyle görüp değerlendirelim. Yani teknolojinin bu kadar hayatın ve futbolun içinde yer almadığı, çimlerin bu kadar kaliteli, tribünlerin bu kadar konforlu olmadığı, kah siyah - beyaz kah renkli o günleri hatırlamak ve o zamanın futbolcularının hangi zor şartlardan zirveye geldiklerini de iyi analiz etmek lazım.

Şüphesiz dönemin en iyi kariyere sahip olan teknik adamı Pep Guardiola ve onun hem futbolculuk döneminde hem de teknik adamlık boyutunda Barcelona ile yakaladığı başarılar inanılmaz seviyelerde. Yine İtalyan kurt teknik adam Fabio Capello da son 20 yılın en başarılı hocalarından sadece biri. Milan, Chelsea, PSG derken Real Madrid ile de saygı duyulacak kariyere sahip olan bir diğer İtalyan Carlo Ancelotti de diğer misafirlerimizden olacak.

Mourinho'nun hocası taktik dehası Van Gaal ve ele avuca sığmaz Alman Bernd Schuster de bu satırlarda konuğumuz olacak. "Kim daha iyi?" sorusunda Pele'nin baş muhatabı olan Maradona'yı da tabii ki unutmayacağız. Schuster ile Maradona'yı aynı fotoğrafta görünce ise "vay be" diyeceksiniz. Yeni yükselen isimler Montella, Koeman ve Simeone'yi de tabii ki ekleyeceğiz. Bir dönem yolu ülkemizden de geçen Mancini ve Souness'ın aynı karede görünce eminim ki duygulanacaksınız...

O zaman lafı fazla uzatmadan nostalji turumuza başlayalım. Şimdiden iyi seyirler...

Klinsmann (Bayern Münih) & Guardiola (Barcelona)
Bernd Schuster (Barcelona)
Klinsmann (Almanya)















Carlo Ancelotti (Roma)


Laudrup (Barcelona)
















Beckenbauer 1972

Dunga (Brezilya)




















Ronald Koeman
Louis Van Gaal (Sparta Rotterdam)
Maradona (Boca Juniors)
Stoichkov & Mourinho (Barcelona)























Torres & Simeone (A.Madrid)
Montella & Totti (Roma)
Mancini - Vialli - Souness (Sampdoria)
Maradona & Schuster
Dino Zoff & Fabio Capello

15 Ocak 2015 Perşembe

Bol Şans Wilfried Bony...

MANCHESTER CİTY...

2008 yılında Arap Şeyhi Sheikh Monsour bin Zayed Al Nahyan'ın kulübü satın almasıyla Avrupa'nın elit takımları arasına katılan Manchester City, geçen 6 yıllık süreçte 2 kez Premier Lig Şampiyonluğu yaşadı. Bir türlü gelmeyen Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'nun getirdiği başarısızlık bir yana, bu kupada çeyrek final yüzü dahi göremeyerek tam bir hayal kırıklığı yaşadılar. Buna rağmen Ada'da her sezon şampiyonluk yarışının müdavimi oldular ve neredeyse her sezon kulüp sahibinin saçtığı paralarla büyük yıldızları satın aldılar.

Transfer konusunda Almanya'da Bayern Münih modelini örnek alan City, neredeyse her sezon Premier Lig'de sivrilen golcü futbolculara adeta bir servet harcayarak takıma kattı ve çoğundan da büyük zarara uğradı. Satın aldığı futbolculardan hem bir sonraki satış hem de kulübe katkı anlamında istediği verimi alamayan Manchester City'nin Premier Lig'de çok gol atan futbolcuları bir bir kadroya katmasından başka diğer ülkelerdeki yıldız futbolcuları da çoğu zaman transfer ettiğini de eklemeliyiz. Zira kulübün sahibinde bol para olunca neredeyse alamayacağınız futbolcu da olmuyor..


Premier Lig'de şüphesiz 2014'ün en dikkat çekici golcüsü Swansea forması altında 1,5 yılda 35 gol atma başarısı gösteren ve rüştünü fazlasıyla ispatlayan Wilfried Bony ve M.City de bu fırsatı kaçırmayarak potansiyeli yüksek Fildişili santrforu renklerine bağladı.

Devre arasında yapılan transferin takıma yarardan çok zarara uğrattığı düşüncesi, bize öğretilen ve aslında hiçte yanlış olmayan bir futbol klişesidir malum. İşte tam da bu anda tam 28 milyon Sterlin karşılığında 2015'in başında yapılan transferin ilham kaynağı ise tabii ki takımda var olan golcülerin sık sık sakatlığa uğraması. Bu arada City'nin Premier Lig'de çok gol atan futbolcuları bir bir kadroya katmasından başka diğer ülkelerdeki yıldız futbolcuları da çoğu zaman transfer ettiğini de eklemeliyiz. Zira kulübün sahibinde bol para olunca neredeyse alamayacağınız futbolcu da olmuyor. Tabii ki Messi ve Ronaldo hariç :)


Takımın 2008'den 2015'e kadar olan Arap sermayeli döneminde ilk yıllara nazaran son yıllarda daha az transfer yaptığını da net bir şekilde görebiliyoruz. Teknik direktör anlamında ise bu oran daha bir azalıyor. 6 yıllık süreçte sadece 3 teknik adamla çalışan City'nin şüphesiz Avrupa'nın elit takımlarından birisi olmasının en büyük mimarı da Roberto Mancini. Zira Mancini 4 sezon başında kaldığı takıma tam 42 yıl sonra efsane bir sezon sonrası şampiyonluk sevinci yaşattı. Mancini'nin altyapısını kurduğu sistemde Manuel Pellegrini ise daha sağlam adımlar attı ve geldiği ilk sezon takımını şampiyon yaparken bu sezonun devre arasında da Chelsea ile beraber şampiyonluğun en net 2 favorisinden biri konumunda...

İşte Arapların Manchester City'sinin sezon sezon aldığı ve fayda - maliyet analizinde sınıfta kaldığı işte o liste :

2008 - 2009  Jo (Brezilya) CSKA Moskova'dan 18 milyon sterlin
                      Robinho (Brezilya) Real Madrid'den 32,5 milyon sterlin
                      Craig Bellamy (Galler) Westham Unıted'dan 14 milyon sterlin

2009 - 2010  Emmanuel Adebayor (Togo) Arsenal'den 29 milyon euro
                      Roque Santa Cruz (Paraguay) Blackburn Rovers'tan 18 milyon sterlin
                      Carlos Tevez (Arjantin) Manchester Unıted'dan 25,5 milyon sterlin

2010 - 2011  Mario Balotelli (İtalya) İnter'den 28 milyon euro
                      Edin Dzeko (Bosna) Wolfsburg'dan 32,5 milyon euro

2011 - 2012  Sergio Aguero (Arjantin) Atletico Madrid'den 38 milyon sterlin

2012 - 2013  Scott Sinclair (İngiltere) Swansea'den 8 milyon sterlin

2013 - 2014  Stevan Jovetic (Karadağ) Fiorentina'dan 28 milyon sterlin
                      Alvaro Negredo (İspanya) Sevilla'dan 20 milyon sterlin

2014 - 2015  Wilfried Bony (Fildişi Sahili) Swansea'den 28 milyon sterlin

Yukarıda Bony hariç listedeki futbolcuların verimlik yüzdesinde; 100 üzerinden 95'le oynayan Aguero; 80 ile oynayan Dzeko ve yine son 2 yılındaki hayal kırıklığı sebebiyle 80 ile verim sağlayan Tevez haricinde Manchester City'nin, genel olarak golcü transferi anlamda karnesi kırıklarla dolu (50 puanın üzerine çıkan başka bir performans olmadı).

Wilfried Bony'nin CV'sinde bir başka dikkat çeken istatistiği ise; Swansea forması altında 1,5 sezon boyunca M.City'e 3, Liverpool'a 2, M.Unıted ve Arsenal'e de 1'er gol attığı gerçeği. 

  Tam 1 sene önce 01.01.2014'te oynanan Swansea - M.City mücadelesi                      

26 yaşındaki Bony, kendisi gibi bundan 4 sene önce devre arasında takıma gelip harika işler yapan takım arkadaşı Dzeko gibi bakalım Manchester City'de başarılı olabilecek mi? Hep beraber bekleyip göreceğiz...

12 Ocak 2015 Pazartesi

Baby Horse : Alex Morgan - 2

Yeşil sahaların "dişi Messi"si ya da "dişi Ronaldo"su benzetmesini yapabiliriz onun için. Boyalı tırnakları, makyajlı yüzü, 13 numaralı forması ve asla başından çıkarmadığı 'pembe tac'ı ile o artık bayan futbolunun en ünlü fenomenlerinden biri. Bizlere "bayan futbolu da varmış ve takibe değer" düşüncesini akıllarımıza sokan güzel, yetenekli ve bir o kadar da sempatik bir futbolcu...

Bundan yaklaşık 2 ay önce yine burada biyografisi ile beraber sizlere tanıtmaya çalıştığım Alex Morgan yazımızı yeni fotoğraflarla tekrar gündeme almak istedim. Erkek futbolundan sıkılanlar ve değişiklik yapmak isteyenler için bayan futbolunu ve özellikle de Alex Morgan'ı takip etmek bence tam size göre :)

Alex Morgan yazı dizisinin ilkini okumak ve fotoğraflara ulaşmak için :
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2014/11/baby-horse-alex-morgan.html

Kariyerini ABD'de sürdüren ve ABD Milli Takımı ile de sayısız gole imza atan 25 yaşındaki  Baby Horse lakaplı Alex Morgan'ı gelin fotoğraf kareleriyle tekrar hatırlayalım...
















İşte Alex Morgan'ın 3 sene önce Boston Breakers filelerini havalandırdığı akıl dolu gol :