Maçın başlamasına az bir zaman kala gördüğüm seyircinin en az 30.000 olduğunu ve Milli takımın bu denli kötü olduğu bir ortamda gelen bu kadar taraftar sayısının beni oldukça şaşırttığını da eklemeliyim. Kötü günde dahi gelen onbinlerin istediği tek şey ise atak futbol, istekli futbol ve skor tabelasında farklı bir skor. Belki de en önemlisi 2002 ruhu, 2008 ruhu...
Maç öncesinde tam da bizim önümüzde Volkan Demirel ile kale arkası tribün arasında yaşanan küfürleşme ile beraber, Volkan'ın taraftarlara yaptığı 'sus' işareti ve ardından eldivenlerini çıkartıp, kaleci antrenörünün ikazlarına rağmen yaptığı değişiklik işareti ile maçta oynamayacağının haberini verdi. Küfür, ülkedeki her futbol severin karşı çıktığı ama kulüp bazında kimin sahasında oynanıyorsa diğer rakibin futbolcularına yaptığı alışageldiğimiz kötü bir manzara. Ne var ki, sahaya ısınmak için çıktığı ilk dakikadan itibaren gelecek eleştirilere karşı kulağını tıkamak ve 'neden sadece ben?', 'neden sadece bana küfrediyorlar?' tarzı bir özeleştiri ile Volkan gibi 34'üne gelmiş profesyonelliğin zirvesindeki bir kaleciye bu 'talihsiz vesika' yakışmadı. Hele ki, geçmişinde küfür konusunda kendisinin de bizzat acı tecrübeleri olmasına rağmen... Maç boyunca Burak Yılmaz'a da nahoş kelimeler kullanılıyor ama profesyonellik işte tüm bunları göze almaktır, kulağını tıkamak ve arkana bakmamayı öğretir futbolculara...
Herkes benim gibi düşünmeyecektir, saygım var ama ısınma turlarını dahi tam da kale arkası tribünün önünde yapan, ilk çıktığı dakikadan itibaren herkesin görüp, "az sonra kesin tribünle münakaşa yaşayacak" diye düşündüğü bir kalecinin bence artık Milli Takım kariyeri bitmiştir. Bu başta kendisi için de Milli Takım için de daha yararlı olacaktır. Volkan Demirel'in artık birçok alternatifi var ve belki de tarihimizde bu kadar zengin kaleci bolluğunun olduğu dönemde Volkan'ın artık Milli formayı giymemesi tüm kamuoyunun lehine olacaktır...
Sahaya çıkan 11, rakip Kazakistan olunca baya bir ofansif bir dizilişteydi. Terim, belli ki erken gollerle rakibin gardını düşürüp maçı garantilemek istiyordu. Burak Yılmaz, yine inanılmaz golleri kaçıracak, Umut Bulut her zamanki gibi arı gibi çalışıp rakip defansı presle boğacaktı. Maç başladı ve ilk 20 dakikada gördük ki, geçmiş maçlarda yaşananlar bir bir bir gerçekleşmeye başladı. Üretkenlik yok, rakibi abluka altına almak yok. Nasılsa kazanırız havasında geçen ilk 20 dakikanın ardından kazanılan penaltı atışından gelen gol ve hemen ardından Burak Yılmaz'ın kendisinin ve takımının ikinci golünü attığında dahi Kazaklar, yarı sahalarında hapsolmuş durumda, "nasıl daha az gol yeriz" havasında sahalarından çıkmak istemiyorlardı. Biz ise 2.viteste normal seyrimizi devam ettiriyorduk...
Kazakları eleştiremeyiz, onların cürümü bu kadardı sonuçta. Biz ise sonuç odaklı oynuyorduk. Tek hedefimiz, bu maçı kazanmaktı. Kazaklar, ilk kez 44'te kalemize gelme cesaretini gösterdiler ve ilk şutları da bu dakikada geldi. Aslında ilk yarı tam da istediğimiz gibi sonuçlanmış, soyunma odasına "artık tamam" havasında girmiştik. En önemlisi rakibe de bunu kabullendirmiştik.
Hollanda gibi ikinci yarıda vitesi artıracağımızı düşünmekle beraber, diğer yandan da yıllar yılı bitmeyen hastalığımız olan 'geriye çekilme', 'rölanti futbol' gibi sonunda her zaman üzüldüğümüz, maç bitsin diye dua ettiğimiz kahır dakikaları başladı. Takım anlamsızca sanki karşısında Hollanda varmışcasına kapanmaya, geri çekilmeye zorlandı. Kazaklar güçleri ölçüsünde kalemize gelmeye başladılar. Sağlı sollu bindirmelerle pozisyon bulmaya çalıştılar. böylesine bir rakip karşısında sahamızda hem de 2-0'ı bulmuşken yaşadığımız acziyet için yazacak bir kelime bulamıyorum : UTANÇ VERİCİ...
Belki Kazaklar, gollük pozisyonlar bulamıyordu ama ikinci yarının ilk 15 dakikalık bölümünde bizi neredeyse sahamıza hapsetmişti. Fatih Terim ayarında bir teknik adamın bu duruma seyirci kalmamasını ve oyuncu değişikliğine gitmesini bekledik dakikalarca. Futbolcuların neredeyse tamamı 'uyku modunda' oynamaya devam ediyor, sol kanadımızda kulüplerinde gayet iyi futbol oynadıklarına aşina olduğumuz Caner - Olcay kanadı bir türlü işleyemiyordu. Arda Turan, zor dakikalarda topu çok iyi saklıyor, akıllıca faul aldırtıyor ama yine futbolu tatmin edilebilir düzeyde olmuyordu. Genç Ozan Tufan yine sağlam oynuyor, Serdar Aziz - Semih Kaya ikilisi ise en rahat maçlarından birinde mücadele ediyordu...
Dakikalar 70'i gösterdiğinde stat hoparlöründen gelen seyirci sayısının 27.549 olduğu söylenince tahminimin tuttuğunu gördüm. Ne var ki, seyirci asla tatmin olmuyordu, olamazdı da. Fatih Terim, ilk değişikliğini taa 74'te hem de Umut Bulut - Mehmet Topal ile yapınca vaziyetimiz daha bir su yüzüne çıkıyordu : "Skoru koru ve maçı bitir"... Bu arada 71.dakikadaki 2 dakika süren "Yeterrrr, Yıldırım Demirören yeteeerrr" tezahüratı da yine dikkat çekti.
Selçuk İnan - Frikik... Gol mü değil mi?
İlk yarıda 3 korner bulduğumuz maçta, ikinci yarıda 3.golü bulduğumuz pozisyon öncesi kazandığımız tek korner ile 3.golü bulduğumuzda dakikalar 83'ü gösteriyordu. Bu şans golü ile beraber nihayet tabelada istenilen farklı galibiyet imajını hafiften gösteriyorduk. Caner Erkin'in adam akıllı ilk defa soldan bindirmesini golden 1 dakika öncesinde (82'de) Olcay'ın onu görmediği pozisyonda gördük. Ne var ki, ikinci yarıda attığı 6 kornerle kalemizi bunaltan + Volkan Babacan'ın % 100 2 tane gollük pozisyonu kurtarması dahi, Kazakların bir gol atmasının futbolun hala adil olduğunu gösterir nitelikteydi. Penaltıdan yediğimiz golü Kazaklar kesinlikle hak etmişti. Durağan oynayan, üretkenlikten uzak Milli takımımızın gol yemesini şahsen çok yadırgadım, bize yakışmadı. Acaba oynadığımız bu etkisiz ve nahoş futbol karşısında karşımızda İzlanda olsa ne olurdu, düşünmek dahi istemiyorum...
Sikletimiz olmayan Kazakistan karşısında dahi rakibin gördüğü tek sarı karta karşılık gördüğümüz 3 sarı kart ile dahi nasıl bir anlayışla futbol oynadığımızın temel bir göstergesiydi. Kaldı ki Arda Turan'ın gördüğü sarı kart sonrası cezalı olması da en fazla Fatih Terim'in planlarını alt üst etti...
Tek kazanılan 3 puandı, gerisi teferruat. Ölü toprak şimdilik atıldı ama Mart ayında Hollanda deplasmanı ile başlanacak olan zorlu süreç öncesi hiçbir ışık görülmedi, hissedilmedi...
Maç sonu :) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder