SAKAT BİR YILDIZ : SCHWEİNSTEİGER
2 Kasım’daki Napoli maçında sakatlanan yıldız ortasaha oyuncusunun yokluğunda Bayern Münih; ligde Augsburg’u zorla 2-1 yenerken, Dortmund ve Mainz’a ise yenildi ve ligde bir anda kendisine 3.sırada yer bulabildi. Barcelona için Xavi ne anlam ifade ediyorsa Bayern içinde Bastian aynı durumda. Takımını hem defansif hem de ofansif anlamda çok iyi yöneten oyuncunun sakatlığı ilk yarının sonuna kadar sürecek. Bu süreçte Bayern yine zorlanmaya devam edecek. Zaten üstüste gelen puan kayıplarıyla beraber liderliği de Dortmund’a kaptırdılar…
- - MANCHESTER CİTY… ACABA?
2000’li yılların başında Abramovich, Chelsea kulübünü İngiltere’de ve Avrupa’da şampiyonluk için satın almıştı. İlk yıllarda sekteye uğrayan bu hedeflerinde Ranieri ile başarılı olamayınca Porto ile harika işler yapan Mourinho’yu başa getirmişler ve 2005 ve 2006 da üstüste 2 yıl İngiltere’de şampiyonluk sevinci yaşamıştı. Sonuçta Chelsea, artık tüm dünyanın tanıdığı büyük kulüpler sınıfına geçmiş ve Avrupa’da da şampiyonluk yaşayamasa da son 7 yılda 1 final, 3 yarı final bir de çeyrek final görerek üst düzey bir performans göstermişti. Aynı yoldan ilerleyen bir diğer İngiliz M.City ise Arap sermayesi ile 3 yıldır birşeyler yapmaya çalışıyor ve en ciddi atılımı geçen sezon ligi ilk 4’te tamamlayarak şampiyonlar ligi bileti almasıyla yaptı. İlk şampiyonlar ligi deneyiminde ise maalesef sınıfı geçemedi. Napoli ve Bayern ile aynı gruba düşen City, son maçlar öncesinde rakibi Napoli’nin hatasını bekleyecek. Premier Lig’de ise fırtına gibi esen Mancini’nin öğrencileri 13 haftası geride kalan ligde namağlup ve sadece 2 beraberlikle en yakın rakibi MANU’nun 5 puan önünde. Fakat bu başarı ve konsantrasyon yüksekliği bakalım sezon sonuna kadar devam edecek mi? Benim öngörüm, usta teknik adam Mancini’nin elindeki bu kadroyla – ki bence tüm zamanların en iyi M.City takımı – son ana kadar MANU ile beraber yarışın içinde olacağıdır…
ÇERİBAŞININ DİBE VURUŞU
“Çeribaşı” nı herkes bilir. Lucescu’dan bahsedelim biraz. Takımı Shaktar Donetsk’i tüm Avrupa’ya tanıtan, 2009 da UEFA Kupası’nı müzesine götürerek büyük ün yapan Lucescu… Bu sezon şansını şampiyonlar liginde deneyen Ukrayna takımı; Apoel, Porto ve Zenit ile aynı gruba düşmüştü. 5 haftası geride kalan ligde sadece 2 beraberlik alarak büyük bir hayal kırıklığı yaratan Luce’nin takımı bununla da kalmayıp grubu son sırada bitirmeyi garantiledi ve UEFA’ya bile gidemeden evine dönmüş olacak. Bu son, şüphesiz deneyimli teknik adamın CV’sinde çok kötü bir görüntü olarak kalacak…
BİR DÜŞ HİKAYESİ : MONTPELLİER
Fransa’nın sıradan takımlarındandır Montpellier. Rene Girard yönetimindeki takım, geçen sezon ligi 14. sırada bitirirken düşme potasının sadece 3 puan üstündeydi. Bu sezonda ise sanki takıma sihirli bir değnek dedi. Bu sezon lige de süper bir başlangıç tapan mütevazi takım, son 6 maçta 5 galibiyet bir beraberlik alarak çıtayı iyice yukarılara çekti ve son haftalarda düşüşe geçen PSG’den liderliği de puan farkıyla (3) aldı. Kuşkusuz bu olağanüstü performanslarının altında takımın hücum ayağındaki Olivier Giroud’un müthiş performansı yatıyor. Yıldız golcü bu sezon ligde 14 maçta attığı 11 golle de gol krallığında zirvede. Ayrıca Fransa Ligi’nin genel gol sorununun tersine takımın ligde oynadığı 15 maçın 10 tanesi ÜST skorlarla sonuçlandı. Bakalım Montpellier takımının geçen sezonunun tam aksine yaşadığı düş hikayesi daha ne kadar sürecek bilmem ama takımın ciddi ciddi Avrupa Kupalarına katılma hedefi var. Kaldıki Lyon, Marsilya, Bordeaux gibi takımların da formsuz olduklarını düşünürsek neden olmasın demek lazım…
İSİMSİZ KAHRAMAN : CİSSE
Bu arada Bayern’in Bundesliga’da ses getiren futbolcuları her sezon yüksek bonservis bedeli ile satın aldığını herkes biliyor. Geçmişte, Neuer, Ballack, Ze Roberto, Lucio, Gomez, van Buyten, Luiz Gustavo, Klose transferlerini hatırlarız. Şimdi de geçen sezondan beri Bundesliga’da üst düzey işler yapan Freiburg’lu Papiss Cisse (Senegal) için nabız yoklayan Alman devinin transferi en geç devre arasında gerçekleştireceği konuşuluyor. Cisse, Bundesliga’da bir sezonda en çok gol atan (22) Afrikalı futbolcu konumunda…
ÇARESİZLİK : VİLLAS BOAS
Hocası Mourinho’yu takip ediyor Villas Boas. Portekizli teknik adam ilk Portekiz dışı deneyiminde Chelsea gibi zor bir kulübün başına gelmiş ve kendisinden de beklentiler bir hayli fazlaydı. Genç teknik direktör, şu ana kadar gelinen noktada ise fazlasıyla başarısız durumda. Ligde 13 maçta aldığı 4 mağlubiyet belki çok önemsenmeyebilir – ki Mourinho hiçbir zaman bir sezonda bile bu kadar fazla yenilgi almadı – ama yenilgilerin Stamford Bridge ayağındaki Arsenal (3-5) ve Liverpool (1-2) ile gerçekleşmiş olması da bir o kadar başarısızlıktı. Ezeli rakipleri MANU karşısında da 0 çeken Chelsea, Carling Cup’ta da yine sahasında Liverpool’a teslim olmuş, şampiyonlar liginde ise bir üst tura çıkmak için son maçta sahasında Valencia karşısında mutlak kazanmak zorunda. Neresinden bakarsanız bakın Boas ve Chelsea sınıfta kalmıştır ve kritik Valencia maçını kaybeder ve Premier Lig’de Aralık ayında oynayacakları M.City, Tottenham ve Newcastle karşılaşmalarından kötü sonuçlarla ayrılırsa Abramovich’in ivedilikle Boas için bir karar vermesi gerekecek. Tahminim devre arasında Boas ayrılacaktır…
KARİZMA, BAŞARI… JOSE MOURİNHO
Geçen sezon La Liga’ya ısınan Portekizli teknik adam, bu sezon geçen sezonun üstüne çok şey kattı ve Barcelona’nın da kısa aralıklarla yaşadığı form düşüklüğünden faydalanıp rakibinin 6 puan üstünde liderliği ele geçirdi. 13 haftada sadece 3. ve 4. haftalarda 3 günde kaybedilen 5 puan ve kalan 11 galibiyetin 9’u son 9 maçta. Bir dozer makinesi gibi önüne geleni ezip geçen bir takım. Makinenin en önemli parçası Ronaldo… Diğer parçalar da bir o kadar etkili. Higuain, Benzema, Mesut ve diğerleri… Bu sezon Galacticos’u yenmek çok zor olacak. İçeride dışarıda rakip tanımayan ve rakiplerine beş defa 4, iki kere 6 ve bir kere de 7 gol atan Mourinho’nun istatistikleri alt üst eden takımı için kamuoyu ve otoriteler şampiyonluğu bu sezon Barcelona’dan alacağı yönünde görüş belirtiyorlar. Tanıdığımız Jose de sonuna kadar şampiyonluk için herşeyi yapacaktır. 2 hafta sonraki El Classico maçı da bir o kadar önemli bir kıstas olacak bu hedef için. O maçta maçı daha çok kazanması gereken takım Barca olacak ve o maçı izlemekte büyük keyif olacak…
APOEL MUCİZESİ
Rum temsilcisi Apoel tarihinde ilk defa şampiyonlar ligi arenasında boy gösteriyor. Grubunda, bu zor lig için oldukça deneyimli Porto, Shaktar ve Zenit takımlarının içerisinde tek hedefleri grup 3. olup UEFA Avrupa Ligi’ne kalmaktı. Maçların seyri öyle geliştiki, Apoel takımı bir anda rakiplerinin formsuzluğu ve konsantre kayıplarıyla beraber ilginç bir manzara aldı. Sahasındaki 2 maçı da kazanıp, deplasmandaki 3 maçta da dirençli bir savunma ve başarılı bir takım futbolu örneği gösteren Rum takımı, son maçlar öncesinde gruptan çıkmayı dahi garantiledi. Lucescu gibi Avrupa deneyimi yüksek bir teknik adamın takımı olan Shaktar’a Ukrayna’da yenilmeyen, Porto gibi bu kupayı daha önce müzesine götürmüş ve kadro olarak kendisinden açık ara önde olan takım karşısında 2 maçta 4 puan alan Apoel’de hiçbir futbolcuyu belki de hiçbirimiz tanımıyor. Benim kadrolarını incelediğimde tek tanıdığım isim ise bir zamanlar müptelası olduğum CM (Championship Manager) oyununda da favori kalecilerimden biri olan Yunan kaleci Dionisis Chiotis’ti. Yunan kaleci gerçekten de bir zamanların gelecek vadeden kalecilerinden biriydi ve kariyerinin sonlarında Apoel’e transfer olmuştu…
MUHTEŞEM GERİ DÖNÜŞ : DORTMUND
Jurgen Kloppe, çok başarılı bir teknik adam. Gençliği, futbol görüşü ve mantalitesi çok çok iyi. Takımı Dortmund’u geçen sezon şampiyon yaparken bunu sonuna kadar haketmişti. Geçen sezondan takımın beyni Nuri Şahin’i kaybeden Kloppe, şüphesiz alt yapıdan çıkardığı Mario Götze’ye çok güveniyordu. Sezona istediği gibi başlayamayan ve en büyük rakibi Bayern Münih’in de tam tersine olağanüstü başlamasıyla beraber şampiyonluk için kendilerine pek şans tanınmıyordu. İlk 6 haftalık süreçte 3 mağlubiyet alan Dortmund, bundan sonra gaza çok iyi basıp 8 maçın 7 tanesini kazanınca herşey tersine döndü ve Bayern’in de dikkatsizliğinden ve form düşüklüğünden faydalanıp zirveyi ele geçirdi. Bu başarılarını takımın golcüsü Barrios’un zamansız sakatlanması da etkilemedi. Zira Barrios, bu sezon ligde sadece 1 kez ilk 11 çıkarken golü dahi yoktu. Halbuki geçen sezon ligdeki gol sayısı 16 idi. Bu sezon ise takımın hücum gücündeki en önemli isim Barrios’un yokluğunda ligde 9 gol atan Polonya’lı Lewandowski. Ayrıca geleceğin starı 19’luk Götze de attığı 5 golle takım için önemli bir katkı yaptı. Tanıdığım Kloppe, şampiyonluğu Bayern ile son haftaya kadar kovalar ve şampiyon olmaması için de hiçbir sebep yok…
BEKLENİLMEYEN PERFORMANS : JUVENTUS
Yıllardır Serie A’da istediği başarıları gösteremeyen Juventus için bu sezon harika geçiyor. Ligde geride kalan 12 haftada alınan 7 galibiyet ve hiç yenilgi yüzü görmemeleri de savunmada ve hücumda ne kadar dengeli olduklarının birer göstergesi. Son Napoli deplasmanında dahi ilk yarıyı 2-0 geride kapamalarına rağmen oyun disiplininden kopmadan maçı 3-3 ile bitirmeleri müthiş bir azim ve geri dönüş gösterisiydi. Şahsen Juventus’un bu göz alıcı performansından oldukça etkilenmiş durumdayım. İnter ve Lazio gibi zor deplasmanlardan 3 puanla dönen ve Milan’ı da sahasında yenen Juve, şampiyonluğun da 1 numaralı adayı. Takımın bu yüksek form ritmine ulaşmasındaki en büyük gerçeklerden biri de takımın bu sezon sadece ligde mücadele etmesi. Milan ve İnter gibi Avrupa Kupalarında mücadele etmiyorlar ve bu onlar için çok büyük bir avantaj teşkil ediyor. Ama bu yüksek form düzeylerinin de hep böyle devam etmeyeceği de bir o kadar aşikar. Milan, Lazio ve hatta Udınese’nin de her daim zirve yolunda rakiplerini yalnız bırakmayacaklarını düşünüyorum…
PEP’İN ÖĞRENCİLERİ YOKSA MAÇ MI SEÇİYOR ?
Barcelona, hala dünyanın en iyi takımı konumunda belki ama bu sezon istikrarı bir türlü yakalayamadılar. Milan gibi bir devi İtalya’da hem de 3 gol atarak yeniyorlar, takibinde Getafe gibi bir deplasmanda gol dahi atamayıp kaybediyorlar. Bu sezon üstüste 3 galibiyetten fazla bir seri yakalamayarak en büyük rakibi Real Madrid’in puan olarak da gerisinde kaldılar. Özellikle deplasmanlarda skor olarak beklentilerin altında alan Katalan ekibinde acaba futbolcular maç mı seçiyor diyesi geliyor insanların. Nou Camp’ta gol atamadıkları Sevilla maçı haricinde rakiplerine 3’ten aşağı atmayan ve 3 defa da 5-0 gibi şov skorları elde eden yıldızlar topluluğu takımın, zorluk derecesi çok fazla olmayan deplasmanlarda ise oldukça zorlandığını belirtmeliyiz. İşte burada Guardiola’nın da yetersizliği kanaatimce devreye giriyor. Takımını Mourinho kadar yönetemediğini de eklemeliyim. Ayrıca David Villa’nın da ligde attığı 5 golle de hayal kırıklığı yarattığını da söylemeliyiz. Sonuçta Barcelona’nın bir an önce Pep yönetiminde işin ciddiyetine varıp üstüste maç kazanıp iyi bir seri yakalaması şart. Aksi halde olası bir El Classico mağlubiyetinden sonra fark iyice açılabilir ve geri dönüş de bir hayli zorlaşır…
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GİBİ TAKIM
Geçenlerde Arsenal lig maçında sahasında Fulham ile karşılaşmış ve maç 1-1 tamamlanmıştı. Arsenal’in 90 dakika boyunca forma giyen 14 oyuncusunun tamamının farklı ülkelerden olduğu gerçeği ise oldukça fazla dikkat çekti. Tam 14 futbolcu ve herbiri farklı ülkeden. Bu gerçekten de rekor oldu sanırım. Almanya, Polonya, Fas, Brezilya, İngiliz, Rus, Fildişi Sahili, Hollanda, Kamerun, İsviçre, Belçika, Galler, İspanya ve Fransa’dan birer futbolcu oynatan Arsene Wenger’i tebrik ediyorum. Ayrıca ayrı bir tebrik de takımın ligin başındaki olumsuz tablodan sıyrılıp ligde son 6 maçın 5’ini kazanıp Chelsea’nin sadece 2 puan gerisine kadar gelmesine…
Türkiye Spor Toto Süper Ligi için analizlerim ise önümüzdeki hafta yine burada olacak...
Twitter adresim : https://twitter.com/#!/serdarsozkesen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder