31 Aralık 2014 Çarşamba

2015 Şampiyonlar Ligi Finali 'Top'u

Şampiyonlar Ligi, malum futbolun zirvesi... 

Bu sezon final, Almanya'da Berlin Olimpiyat Stadı'nda oynanacak.

Sponsor firma Adidas, bu alanda hem ticari hem de hoş bir anı olması münasebetiyle son yıllarda final maçlarına özel 'top'lar üretiyor ve büyük ilgi çekiyor. Bu sezon yine kolları sıvadılar ve finale yakışır bir TOP hazırladılar.





Tarihi 'Berlin Duvarı'nı da unutmayan Adidas, renkli objelerle tasarladığı top için bu önemli ayrıntıyı da ihmal etmedi. Özgürlüğü ifade eden Brandenburg kapısı da tasarımdaki yerini aldı. Tasarımdaki 'ayı' sembolü ise Berlin şehrini ve şehrin tarihinin bir anlamda logosu olarak bilinen 'ayı' figüründen esinlenerek saldırmaya hazır bir 'ayı' görseli ile de bu algıya dikkat çekildi. Topun üzerindeki birçok renk olması ise Berlin şehrinin kozmopolitan ve karmaşık yapısına bir gönderi niteliğinde.

2014 - 2015 Şampiyonlar Ligi Finali, 6 Haziran 2015'de oynanacak ve yukarıda resimde gördüğünüz top, Şubat 2015'teki Şampiyonlar Ligi 2.tur maçlarıyla beraber görücüye çıkacak.

Henüz 3 sezon önce yine Almanya'nın Münih kentindeki Allianz Arena stadı, Şampiyonlar Ligi Final maçına evsahipliği yapmış ve dramatik finalde Chelsea, Bayern Münih'i penaltı atışları sonucu eleyip şampiyon olmuştu. Bakalım bu defa Almanlar tekrar finale ulaşabilecek mi?

Final için en büyük adaylar ise kağıt üstünde çoktan belli :

Bayern Münih - Real Madrid - Barcelona - Chelsea



26 Aralık 2014 Cuma

2000'li Yılların En İyi 11'i

Son dönemlerde malum neredeyse her hafta, ya futbolu bırakmış ya da kariyerinin son dönemlerinde olan futbolcuların kendilerine göre belirlediği en iyi 11 tarzı haberleri sık sık görüyor ve takip ediyorsunuzdur sanırım. Kendi adıma söylemek gerekirse son birkaç günde Zidane, İbrahimovic, Yaya Toure, Xavi gibi futbolcuların en iyi 11'leri akıllarımda kaldı.

En iyi 11 kavramının da içini doldurmak gerek. Sonuçta bu bir göreceli bir kavram ama şu soruyu da sormak lazım :

Tarihin en iyi 11'i mi?
Son yılların en iyi 11'i mi?

Yani en iyi 11 konseptine bir isim bulmak şart...

Ben mesela acizane 2000'li yılların en iyi 11'i adlı bir çalışma yaptım. Neden mi? Çünkü Avrupa ve Dünya Futbolu'nu takip etmeye başladığım seneler 1995 ve sonrası. O yüzden de canlı gözlerle takip ettiğim, hayranı olduğum, maçlarını kaçırmadığım futbolcuları belirlemek bana daha mantıklı geldi. Bunda da kendime göre kriterler vardı ve son 7-8 yılın makina adamları Messi ve Ronaldo'yu almadım. Her şeyin daha doğal olduğu, hormonlu ve olağanüstü yeteneklerin diğer meslektaşlarına açık fark yapmadığı yıllar. Yazının başlığı 2000'li yıllardan bu güne ama yukarıda da belirttiğim gibi 1995 ve sonrası yani son 20 yıl baz alarak değerlendirmemi yaptığımı söyleyebilirim.

Diziliş anlamında çok sık gelgitler yapsam da nihai karar olarak 3-4-3 düzenininde karar kıldım. Elbette 4-4-2 ya da 4-3-3 sistemi de beni çok zorladı. Sonuçta onlarca efsane ve kariyerli futbolcuyu da es geçmek zorunda kaldım. Misal; 4'lü savunma dizilişi yapmadığım için Roberto Carlos, Cafu gibi değerleri listeme alamadım. Orta alandan Del Piero, Pirlo, Beckham, Gerrard, Nedved, Kaka... Forvette ise Raul, Henry, İbrahimovic ve daha birçok yıldız isimlere yer veremedim.

Gönül isterdi ki, spor sitelerinde sıklıkla yapılan Altın Karma, Gümüş Karma ve Bronz Karma gibi atraksiyonlar yaparak diğer futbolculara da haklarını teslim etmek ama bu şekilde hem sizler sıkılır hem de gereksiz ayrıntıya girerim diye düşündüm.

3-4-3 dizilişim tamamen hücum ağırlıklı ve Dünya'da yenemeyeceği takım da yok :)


Sizlerin de en iyi 11'lerini merak ediyorum. Dileyenler alt tarafta yorumlarını paylaşabilir...

10 Aralık 2014 Çarşamba

Bir Futbol Seyyahı : Nicolas Anelka

Bazı futbolcular vardır, gittikleri hiçbir takımda dikiş tutturamazlar ama yine de taliplileri çoktur. Özünde kaliteli ve yeteneklidirler. Bu özellikleri dahi onları birer futbol seyyahına dönüştürüverir. Kabuğuna sığamazlar. Nerede yüksek bonservis ödeyen varsa; para, marka, prestij dinlemeden büyük - küçük takım ayırt etmeden o ülkeden o ülkeye yol alırlar. Günümüzde bu tanımlara 'cuk' diye oturan bir futbolcu var ki, o da Nicolas Anelka...

2 kıta, 7 ülke değiştiren Anelka'nın sorunlu yaşantısı, saha içindeki değişken ve agresif tavırları her daim futbolunun önüne geçti. Halbuki daha 18 yaşındayken Arsene Wenger tarafından keşfedilen Fransız futbolcu, o sezon 26 maçta attığı 6 golle Arsenal'in Premier Lig Şampiyonluğu'na olumlu bir katkı yaptı. Kendi içinde yaşadığı psikolojik travmalar, antrenmanlardan kaçmaları, gereksiz agresif hareketleri yüzünden Fransa Milli Takımı'ndan dahi bir anlamda uzaklaştırılmak zorunda kaldı. Bir dönem Fenerbahçe'de de forma giyip Süper Lig Şampiyonluğu sevinci yaşayan Anelka, döneminin teknik direktörü Daum ile yaşadığı sorunlarla da her zaman gündemdeki yerini aldı. En istikrarlı macerasını Chelsea ile 4 sezonda yaşayan Anelka, 18 yıllık kariyerinde toplamda 12 takımın formasını giydi. 


Arsenal'den Real Madrid'e imza attığında henüz 20 yaşında olan Anelka, Galacticos ile Şampiyonlar Ligi'ni kazanmış ve bu kapanın kazanılması aşamasında yarı finaldeki 2 Bayern Münih maçında da birer gol atma başarısı göstermişti. Chelsea'de 2008 - 2009 sezonunda gol kralı olan Anelka, en verimli performansını da yine bu kulüple yaşadı. 2013 - 2014 sezonunda kulübü West Bromwich Albion ile Westham Unıted ile oynanan maçta attığı golden sonra Nazi selamı verdiği gerekçesiyle 'ırkçılık' suçuyla 5 maç ceza aldı ve Ada'dan ayrılarak Asya'nın yolunu tuttu. Çin'in Shanghai Shenhua ve son olarak da Hindistan'ın Mumbai City takımlarının formalarını da giydi. 

CV'sine bakıldığında Avrupa'nın 5 büyük futbol ülkesinden biri olan Bundesliga hariç diğerlerinde forma giymesinin yanı sıra; Real Madrid, Arsenal, PSG, Juventus, Manc. City ve Liverpool gibi kalburüstü takımların adını gördüğünüzde aslında hiçte şaşırmıyorsunuz. Çünkü o var olan muazzam yeteneklerinin üzerine sıkılgan karakteri ile baskın olup değişikliği her zaman sevdiği için böylesine bir kariyere imza attı. Zamanın en ünlü ve yetenekli futbolcularıyla forma şansı bulmasına rağmen uslanmadığı, kendini dizginleyemediği için kalıcı olamadı ve adeta bir futbol seyyahına dönüşüverdi.

Futbolu bıraktıktan sonra film endüstrisinde çalışmak istediğini her fırsatta yenileyen asi Fransız, bu düşüncesi ile dahi futbolu fazla sevmediğini, adeta bir 'hobi' kıvamında oynadığını da bizlere fazlasıyla belli ediyor. Futbolu biraz sevse, alışkanlıklarından biraz sıyrılsaydı hala dünyanın en yetenekli santrforlarından biri olarak anılacaktı ama o, bunu asla istemedi.

İşte ele avuca sığmaz Nicolas Anelka'nın futbol seyyahı kariyerinden bazı fotoğraflar :












9 Aralık 2014 Salı

İstatistiklerle 'Londra Fatihi' : Beşiktaş


Milli Takımımızın aksine, son yıllarda Türk takımlarının İngiliz kulüpleri karşısında ne denli başarılı olduklarını biliyoruz. İngilizlerin bütün büyük takımlarını neredeyse yenmişliğimiz var. Chelsea, MANU, Arsenal, Liverpool, Tottenham, Stoke gibi takımlarla son 20 yılda birçok kez karşılaştık ve aradaki güç ve kalite farkına rağmen hiçte azımsanmayacak derecede puan ve puanlar kazandık. Hatta ve hatta Manchester Unıted'ı Old Trafford'da, Chelsea'yi Stamford Bridge'de dahi yenme başarısını göstermiş bir ülkeyiz biz. Sözkonusu tüm galibiyetlerde istatistik bazında en ezici maçımız ise şüphesiz 2 Ekim 2014'te oynanan Tottenham - Beşiktaş karşılaşması...

Sözkonusu karşılaşma ile ilgili yukarıdaki fotoğrafta sadece GENEL istatistikleri görüyorsunuz. Bir de http://crop.is/92 bu linki tıkladığınızda Paslaşma, Şut, Orta, Dripling, Savunma gibi diğer önemli istatistikleri de görüp değerlendirebilirsiniz. Her bakımdan adeta bir MİLAT maçı idi Londra'daki mücadele...

20 yıldır Avrupa Kupası maçlarını takip eder ve izlerim. Bir Türk takımının deplasmanda hem de Tottenham gibi Türkiye Ligi'ne koy, her sezon şampiyonluğa oynayacak bir takımı (takım değeri anlamında da 3 büyüklerin her birini ikiye katlar) White Hard Lane'da perişan eden, pozisyon vermeyen, karşılığında tarihi fark atacak kadar pozisyon bulan, Tottenham kalesine toplam 24 şut atan (rakibinin 4 katı), tam 33 orta denemesi yapan, rakibini sağlı sollu kornerlerle bunaltan başka bir takım görmedim. Hugo Lloris'in adeta tek başına kalede 'dev'leştiği karşılaşmada galibiyeti sonuna kadar hakeden Beşiktaş, Demba Ba ile bulduğu penaltı golüyle 1-1 berabere kaldı ama hem istatistik bazında hem de aşağıda özetini izleyeceğiniz karşılaşmada resmen tarihi farkı kaçırdı. Diğer bir deyimle "Tottenham ucuz kurtuldu"...

Londra basını da maçtan sonra Beşiktaş'ı övüp, maçı kazanmayı hakettiğinin altını çizerken Tottenham'ın maçı üzün süre önde götürmesinin sürpriz olduğunu belirtip kaleci Lloris'in çok şanslı bir gününde olduğunu okuyucularıyla paylaştı.

Evet Beşiktaş bunu Slaven Bilic önderliğinde 2 Ekim 2014'te başardı. Beşiktaş muhtemelen bu maçın rövanşında dahi (bu yazı rövanştan önce yazıldı) bu kadar üstün bir istatistikle sahada mücadele edemeyecek ama bu maç tarih kitaplarında yazsın ve unutulmasın diye bu gurur tablosunu istatistikleri ile beraber özetini paylaşma isteğini hissettim...

Biliyorum bu yazı güncel bir yazı olmayacak ve belki de değerini yitirecek ama istatistikler hiçbir
zaman değişmeyecek ve kalıcı olarak kendine yer bulacak. Galatasaray'ın, taa 1993 yılında Old Trafford'da aldığı 3-3'lük sansasyonel beraberliği sonrası tüm dünyayı kendine hayran bırakmasının ardından o zamanın yerel bir gazetesinin attığı manşet gibi "Bir baba hindi, İngilize böyle bindi" edasıyla rövanş maçı da umarım aynı güzellikte ve sonuçta biter ve kazanan Türk Futbolu olur...

İlk maçın 4 dakikalık özeti için...

Tottenham-Beşiktaş Maçı Özeti | Tottenham Beşiktaş 1-1 Maç Özeti ve Golleri - Dailymotion video

1 Aralık 2014 Pazartesi

I Love This Game : FOOTBALL


I LOVE THİS GAME...

Tüm dünyayı peşinden sürükleyen spor dalı...

Futbol, football ya da soccer...

Ne fark eder ki?

Belki sadece yazılışı farklı ama...

Tüm dünyanın neresinde oynanırsa oynansın...

Hepsinde aynı duygu, aynı heyecan...

Benzer tezahüratlar...

Modası hiç geçmeyen en moda spor...

'Dev' takımların amansız zirve yarışı...

Sert dalgalarda 'küçük balıklar'ın yaşama inadı...

"Ofsayt" tabirinin yavaş yavaş bayanlar tarafından da anlaşılabildiği çok basit ve sade bir oyun..

'Aidiyet' duygusunun en kapsamlı hissedildiği başucu eseri...

İçinden türlü türlü hikayeler, destanlar, efsaneler çıkartan masalsı mabedler...

Başlama düdüğünden bitiş düdüğüne kadar asla bitmeyen adrenalin...

'Derby' kavramının en fazla yakıştığı ve bir maçının haftalarca, yeri geldiğinde yıllarca tartışıldığı en keyifli muhabbetlerin ortak dili...

Tüm dünyada milyarlarca insanın bir 'gol' sesiyle ayağa kalktığı, tüm dertlerini unuttuğu, adeta kendinden geçtiği o benzersiz 'içgüdü'ye mazhar olan sıradışı 'baba spor'...

Biz futbolu bu yüzden seviyoruz, önemsiyoruz, hayatımıza katıyoruz...

Temiz futbol, rakiplere saygı duyulan futbol, doğal futbol, içinde küfre yer vermeyen futbol ise en çok görmek istediklerimiz. Kirletmek, karalamak en kolayı. Gelin zoru başaralım. Futbol ancak bu materyallerle kalıcı olur. Bunu bilelim, yaşayalım ve yaşatalım...

Her futbolseverin içinde futbol ile ilgili bir hikayesi vardır unutmadığı, unutamadığı...

Sahi, sizin futbol tanımınızda neler var? Futbol eksenli dönen dünyada sizlerin hayatında futbol mu dünya üzerinde dönüyor? yoksa dünya mı futbolun üzerinde dönüyor? Merak ettim sorayım dedim...