27 Ocak 2014 Pazartesi

Mata'matik Profesörü MANU'da...

Bu değişimi sadece maviden kırmızıya dönüş olarak algılayamayız. Bu düpedüz bir çılgınlık aynı zamanda. Devre arasında yapılan bu kadar pahalı transferin açıklanabilir sebepleri olmalı...


David Moyes ve MANU yönetimi, düşündü taşındı ve rakiplerine nazaran gol yollarında sıkıntı çektiklerine (22 maç sadece 36 gol) karar verdiler. Zira aynı zaman diliminde Arsenal ve Chelsea 43, Liverpool 53, M.City ise 63 gol attılar. Bunun için de çareyi uzaklarda değil hemen yanı başlarında buldular.

Bayern Münih'in son 5 yıldaki büyük çıkışını ve dünya 1 numarası olmasının belki de ince ayrıntılarından biri olan "kendi liginde sivrilen oyuncuyu al" mantığını kendilerine rehber edindiler. Chelsea ile 2012-2013 sezonunda kariyerinin en iyi ve en verimli sezonunu geçiren (19 gol, 35 asist) Juan Mata'ya tam 45 milyon euro vererek kulüp rekorunu kırdılar.

Juan Mata... Jose Mourinho ile yıldızı bir türlü barışmadı ve kendisi için en iyi yolu seçti. Chelsea'de sürekli yedek kalacağına şimdi Şeytanlar'da büyük ihtimalle banko oynayacak. Gerçi Mourinho, sezon başında Lukaku'yu da yatersiz bulup Everton'a kiralamıştı ama Lukaku'nun şimdiki performansını (18 maç 9 gol) görünce ah, vah ediyor olmalı. Mata sonrası bakalım ne kadar pişmanlık duyacak, onu da zaman gösterecek...

Chelsea'nin tarihine altın harflerle yazılan Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ve hemen ardından gelen UEFA Avrupa Ligi Şampiyonluğu'nun baş aktörlerinden Juan Mata, gollerini ve en çok sevdiği asistlerini şimdi Manchester Unıted için sıralayacak. 

Futbolun mata'matiğini çok iyi bilen İspanyol futbolcu, hem başarısız Moyes'e zaman kazandıracak, hem de Manchester Unıted'ı zirve yarışında tekrar yarışa ortak edebilecek mi?

twitter.com/serdarsozkesen

24 Ocak 2014 Cuma

Unutmak Mümkün mü? Leeds Unıted 2001

Bazı takımlar vardır, futbolcuları ile muazzam bir etki yaratırlar. Herkesin takdir ettiği, beğendiği ve hep bir ağızdan bozulmaması için dua ettiği bir sinerji oluştururlar futbolseverlere. 

Mütevazi görüntüleri, "tek bir yıldızın takımı" değil, daha çok 'komplike bir takım' gibi görünürler çoğu zaman. Ait olduğu ülkenin belki en güçlü takımı değillerdir ama en yüksek potansiyeli olan takımlarından biridirler... 

Futbolcuların birbirlerinden farklı ve sıradışı yetenekleri onları hep benzersiz ve merak edilesi bir takım yapmaya yetmiştir bile. Onları takip etmek, maçlarını heyecanla izlemek ve mücadelelerine saygı duymamak imkansız gibi.
Peki ya birgün sihir bozulur da bir, iki, üç derken takım dağılırsa...


İşte o an herşey biter, takım diye birşey kalmaz artık ortada. Dağınık görüntü, beraberinde başarısızlığı ve itibarsızlığı getirir. Bu son, belirli zamanlarda pek çok ülkede pek çok takımın başına gelmiştir ve PARA ve YETENEK AVCILARI yine kazanmıştır. "Dream Team" artık bitmiştir ama anıları hafızalardaki yerini her daim koruyacaktır...

Bunun yakın zamandaki örneklerinden başlıcası şüphesiz 2001 yılındaki Leeds Unıted takımıdır. Premier Lig'in iz bırakan teknik adamlarından David OLeary'nin bir anlamda 'efsane' yaptığı takımı unutmak mümkün mü?

Yaşları 20 ile 27 arasında değişen genç, enerjik, disiplinli ve oyunu süratli oynayan Elland Road'ın askerleriydi onlar. Biraz sert bir futbol oynarlardı, hem İngiliz futbolu zaten hep böyle değil miydi? Hırçınlardı. Alan Smith, Danny Mills ve Lee Bowyer hep içindeki hırsı ve enerjiyi kontrol edemeyen futbolcularındandı. Ha bir de kornerleri çok iyi kullanırlardı. Şimdilerde nasıl Stoke City golleri genelde taç atışları ile atıyorsa Leeds Unıted'da kornerlerin takımıydı. 

Championship Manager, nam-ı diğer efsane oyun CM 01-02'de de sıklıkla aldığım / aldığımız bir takımdı Leeds Unıted...


2001-2002 sezonunda o 'toy' kadrosu ile Ada'nın büyüklerine rahatlıkla kafa tutuluyor, başkaldırılıyor ve sezonu kimselerin beklemediği şekilde 5.sırada bitiriyorlardı. Kulüp maddi anlamda da sorunlar yaşamayacak şekilde rahat bir durumdaydı.

O dönem ki unutulmaz kadroyu ve dağılma sürecinden sonra futbolcuları kimler kadrosuna kattı, hangi ünlü kulüplerde oynadılar ve futbolu nerelerde bitirdiler? Şimdi hepsinin cevabına bakıp bir iç geçirme zamanı...

Paul Robinson (Tottenham, Blackburn Rovers)
Ian Harte (Levante, Sunderland, Blackpool, Reading, Bournemouth)
Rio Ferdinand (Manchester Unıted)
Danny Mills (Middlesbrough, Manchester City, Hull City, Charlton)
Jonathan Woodgate (Newcastle, Real Madrid, Middlesbrough, Tottenham, Stoke)
Lee Bowyer (Westham Unıted, Newcastle, Birmingham)
Olivier Dacourt (Roma, İnter, Fulham)
James Milner (Newcastle, Aston Villa, Manchester City)
Mark Viduka (Middlesbrough, Newcastle)
Harry Kewell (Liverpool, Galatasaray, Melbourne)
Robbie Keane (Tottenham, Liverpool, Celtic, WestHam, Los Angeles Galaxy)
Alan Smith (Manchester Unıted, Newcastle, Milton Keynes)
Robbie Fowler (Liverpool, Manchester City, Cardiff, Blackburn)
Michael Bridges (Newcastle, Sunderland, Hull City, Milton Keynes)



Özellikle 2001 yılındaki Premier Lig takımlarının kadroları ile karşılaştırıldığında hücum anlamında muazzam bir kaliteye, kadro derinliğine sahip olduklarını net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz. 2001 yılını takip eden 2 yıl içerisinde Kewell, Ferdinand, Bowyer, Brigdes, Fowler gibi oyuncularını satan ve 2003-2004 sezonunda küme düşen bir Leeds Unıted...

2006-2007 sezonunda ise 3 sezon oynadıkları Championship Lig'den de düşerek Division One'a kadar gerilediler. 2010-2011 sezonunda ise müdavimi oldukları Championship Lig'e yükseldiler ve 4 yıldır hala buradalar. İnişli çıkışlı performanslarından dolayı bir türlü Premier Lig rüyalarını gerçekleştiremiyorlar. Umarım birgün Hull City, Cardiff City yerine Leeds Unıted efsanesini tekrar Premier Lig'de görürüz de anılarımız tekrar depreşir...

Neredesin Kewell ruhu, Viduka ruhu, Keane ruhu???

twitter.com/serdarsozkesen

16 Ocak 2014 Perşembe

Maradona mı Messi mi?


Baba ve oğulun hikayesi gibiler. İkisi de sol ayaklı ve ikisi de 10 numara...

"Kim daha iyi" tartışmasına girmeyeceğim bile...

Sadece bir saniye bile gözlerinizi kırpmadan izleyeceğinize inandığım bir video ile sizleri başbaşa bırakacağım...

Sizler de "kim daha iyi?" "Messi, Dünya Kupası kaldıramazsa en iyisi olamaz", "Maradona zamanı ile Messi zamanındaki futbol aynı değil" ya da "Messi'yi Messi yapan Barcelona, 'en iyi' olmak için başka bir takıma gitmeli" gibi tartışmalara hiç girmeyin ve bu iki dünya yıldızı, iki futbol efsanesinin müthiş çalımlarına, hızlarına ve hünerlerine şahit olun...

Şimdiden iyi seyirler...



Hem siz bakmayın Messi'nin ha bire "Maradona golü" attığına... 
Maradona bir başkaydı :))

twitter.com/serdarsozkesen

13 Ocak 2014 Pazartesi

MANU Efsaneleri...

Böylesine efsane futbolcuları bir arada görmek her zaman mümkün olmuyor...

Manchester Unıted'ın hem Premier Lig de hem de Avrupa'da fırtına gibi esmelerine büyük katkıda bulunan en önemli futbolculardan bazıları...



Ole Gunnar Solskjaer, Eric Cantona, Dwight Yorke, Andy Cole, Ruud van Nistelrooy, Edwin van Der Sar...

... Bazıları diyorum çünkü bu fotoğraf karesinde onlarla beraber top koşturmuş "efsane" diyebileceğimiz birkaç oyuncu eksik. Kim onlar?

Schmeichel, İrwin, Barthez, Neville kardeşler, Giggs, Beckham, Scholes, Keane vd...

Yukarıda saydığım futbolcuların hepsinin tek bir ortak noktası var, o da tabii ki Sir Alex Ferguson'la beraber çalışmaları...

twitter.com/serdarsozkesen

9 Ocak 2014 Perşembe

Ballon d'Or Adayım : FerraRibery

Onu tanıyanlar lakabını da bilirler. Bir Ferrari kadar hızlıdır sol kanatta. Bayern Münih'in son 4 yılda 3 kez Şampiyonlar Ligi Finali oynaması, tüm kupalara ambargo koyması ve geçmişteki itibarını kazanmasında başrol oynayan belki de 1 numaralı aktör Franck Ribery...

Barcelona'nın orantısız gücüne başkaldırıp, hegomanyalarına son verip Bayern Münih'i dünyanın yeni süper gücü yapan başkahraman. Sahada ayak basmadık yer bırakmayan inatçı ve yetenekli Fransız... Ofansif kanat oyuncularının Robben ile beraber belki de en iyisi...

Galatasaray'ın tarihinin en büyük hatasını yaptığı, şimdilerin güçlü bir FIFA Ballon d'Or adayı... Evet, Ronaldo ile beraber 2013 yılı için en favori 2 adaydan biri ve kulübü ile Avrupa'da ve Dünya'da alınabilecek tüm kupaları kaldırdığını düşündüğümüzde bu ödülün de baş muhatabı olması gerektiği gerçeğini de kesinlikle söylememiz şart...

Belki Messi ve Ronaldo kadar golcülüğü ve yeteneği en üst seviyede değil ama hırsı, mücadele azmi, kaptanlığı, profesyonelliği, yaptığı sayısız asisti, sürati ile birleştirdiği oyun zekası ile dünyanın en yetenekli 10 futbolcusundan biri ve kariyerinin en iyi yılını yaşadığı 2013 yılının da (22 gol, 18 asist) bence en iyi futbolcusu FerraRibery'dir...

Ayrıca Ribery'i kariyer olarak zirvede tutan baş etken olan Jupp Heynckes'e de hakkını vermemiz şart. Şüphesiz o, 2013'ün en iyi teknik direktörüydü...

Onun tüm hünerlerini göreceğiniz aşağıdaki muazzam videoyu izleyin ve kendisine bir kez daha hayran olun...

Videoya uzun demeyin, zaman zaten su gibi akacak :) İyi seyirler...



twitter.com/serdarsozkesen

Güldüren Futbol...

Gerek ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı süreç, gerekse de Avrupa'nın çoğu liginde devre arasına gelen bu dönemde biraz da kafaları dağıtmak, biraz olsun tebessüm ettirmek anlamında sizlerle birkaç esprili fotoğraf paylaşacağım. 

Yine geçen sene bu zamanlara denk getirdiğim "Futbolun Mizahi Yönü" başlıklı yazı dizisi 5 bölüm halinde yayınlanmış ve bir hayli dikkat çekmişti...

Bakalım sizler için seçtiğim futbola mizah katan fotoğrafları beğenecek misiniz?

Hazırsanız başlayalım :))



Malum Manchester Unıted, David Moyes ile hiç iyi gitmiyor ve ardı ardına alınan başarısız sonuçlar sonrası takım içinde futbolcular üzerinde de bu durum fazlasıyla hissediliyor. Geçenlerde maça dalan Arsene Wenger, bir an cep telefonunun ısrarla çaldığını görünce bakma gereği duymuş :)

O da ne? Eski oyuncusu Robin van Persie onu tam 130 kez aramış, acaba neden :))


Bu fotoğrafta elbette çok gülünecek bir durum yok ama şimdilerin "fenomen" futbolcusu Cristiano Ronaldo ve "trivela" Ricardo Quaresma'nın bu çocukluk fotoğrafını yakalayınca hemen paylaşayım dedim. 

Yine de kıyafetleri, saç şekilleri ve masumane görüntüleri biraz tebessümü hak ediyor :))


Düşünsenize bizim futbol ligimizde böylesine bayanlardan oluşan yan hakemler olduğunu...

Futbolcular ne kadar sahada profesyonel olsalar da onlar da insanlar sonuçta ve böylesine bir güzellik sonrası da gözlerin bir kez de olsa oraya kaymaması mümkün değil...

Zaten bu fotoğraf da o bahsettiğim "gözleri kayan" futbolcuların olduğu maçtan ve istatistikler çok ilginç...

Maçta gol olmamış, toplamda 20 kez korner kullanılmış ve tam 836 kez taç atışı atılmış :))


Drogba'nın ne kadar güçlü bir futbolcu olduğunu bilmeyen yoktur ve 35 yaşında kendisine bu kadar iyi bakan, profesyonelliği zirve noktasında yaşayan bir futbolcuyu her zaman görmek pek mümkün olmuyor.

Fildişi'li yıldız, geçenlerde attığı gol sonrası çimlere orantısız bir baskı uygulamış ve fotoğraf karesine de bu şekilde yansımış :)) 


Mourinho - Guardiola rekabetini ve ikilinin karşılaşacağı maçlar öncesindeki polemiklerini bilmeyen / duymayan yoktur. Gerçi bu tarz polemikleri çoğu zaman Jose Mourinho başlatır :)

Yalnız Mourinho, ikili rekabette genç meslektaşı Guardiola karşısında biraz geride (7-3) ve bu durum ister istemez Portekizliyi rahatsız etmekte.

Geçenlerde müthiş ikili tekrar karşı karşıya geldiler ve Jose, bu defa çareyi onu vurmakla buldu :))




Dünyada herkes çift yaratılmış derler büyüklerimiz. Hakikaten de öyledir. Herkes mutlaka tanıdığı birisine başkasını benzetmiş ve "Bu kadar da benzerlik olmaz" demiştir...

Geçenlerde bir markette çekilen fotoğrafta ise efsane teknik adam Sir Alex Ferguson'a tıpatıp benzeyen bir bayan görüntülendi.

Biz insanları birbirlerine benzetirken aynı cinsler için bu durumu baz alırız fakat bu defa bir bayanı erkeğe benzetmek ise gayet esprili olmuş :))




Yeşil sahaların son 10 yılda belki de en iyi ikili sıralamasında rahatlıkla ilk 5'e girecek futbolcuları...

Xavi ve İniesta ikilisi...

Oyunu her iki bölgede de muazzam oynayan ve Messi gibi bir futbol sihirbazının bu denli popüler olmasının en büyük sebepleri belki de bu ikili...

Xavi ve İniesta'yı birleştirdiğinizde ise işte böyle birşey ortaya çıkıyor :

XAVİESTA...






twitter.com/serdarsozkesen

6 Ocak 2014 Pazartesi

MANU ve David Mo - (NO) Yes


Futbolda her zaman aşı tutacak diye birşey yoktur. İngilizlerin uluslararası anlamda 1 numaralı takımı Manchester Unıted, efsane teknik adam Sir Alex Ferguson sonrası David Moyes ile taraftarlarını tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor. Kırmızı Şeytanlar artık öyle bir noktaya geldi ki, diğer takımların gözündeki itibarı azaldı ve rakiplerinin Old Trafford'a çıktıkları andaki korkuları da yavaş yavaş bitmeye başladı.

Bu sezon Ocak'ın ilk haftasına kadar olan periyotta, mabedi Old Trafford'da taraftarların hiçte alışık olmadığı mağlubiyetlere imza atıldı... Misal, Everton 1992 yılından sonra ilk defa MANU'yu deplasmanda mağlup etmeyi başarırken, WestBromwich Albion ise 1978'den sonra ilk defa rakibini taraftarı önünde yendi. Newcastle Unıted ise tam 41 senedir M.Unıted'ı Old Trafford'da alt edememişken Moyes döneminde bu istatistikte bozuldu ve Newcastle büyük bir sevinç yaşadı...


Yukarıda da belirttiğim gibi Sir Alex Ferguson yönetiminde özellikle Old Trafford'daki maçlara rakip kim olursa olsun psikolojik olarak 1-0 önde başlayıp rakiplerini ezecek sürklase bir futbol oynayan Kırmızı Şeytanların yerinde artık yeller esiyor. David Moyes yönetiminde kendi sahasında en son FA Cup 3.turunda Swansea'ye de mağlup olarak kupadan elendiler. Swansea ise tarihinde ilk kez Old Trafford'dan zaferle ayrılmanın ayrıcalığını tattı..

Ayrıca, Ada'nın kıymetli büyüklerinden sadece Arsenal'i 1-0'la geçebilen Moyes; Liverpool'a 1-0, Tottenham'a 2-1, Manchester City'e ise 4-1 kaybetti. Chelsea ile ise 0-0 berabere kalarak büyük maçlarda da tam anlamıyla 'sınıfta kaldı'... 

Sezona şampiyonluk parolası ile girildi fakat şimdilerde gerçek anlamda hedefin ilk 4 arasında yer alıp önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi bileti almak olduğu gerçeğini artık her aklı başında futbolsever görebiliyor.

Tekrar Moyes'in rezil içsaha performansına göz atarsak, Premier Lig'de 6 Ocak 2014 itibariyle 10 kez Old Trafford'da sahne almış ve bunların sadece 4 tanesini kazanabilmiş. 2 kez sahadan beraberlikle ayrılırken 4 kez de sahadan puansız ayrılarak bu anlamda karnesini kırıklarla doldurduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Sözkonusu 10 maçta rakiplerinin filelerine sadece 12 gol gönderebilen (maç başı 1,2) Moyes'in öğrencileri kalelerinde ise tam 10 gol gördü...

6 Ocak 2014 tarihi itibariyle ligin ilk 9 sırasında yer alan takımlardan sadece Arsenal'i yenerlerken, oynadıkları 9 maçtan (Tottenham ile 2 kez) sadece 6 puan toplayarak bu sezon için "Küçük maçların büyük takımı" yakıştırmasının 'cuk' diye oturduğu bir takım oldular. Öyle ya, kalan 11 maçta ise (Ligin 10.sırası ve altındakilerle) 28 puan topladılar.

David Moyes'in Premier Lig başarısızlılığının aksine belki de hala koltukta oturmasını sağlayan baş etken olan Şampiyonlar Ligi başarısı ise kendisine biraz olsun rahat nefes aldırdı. Öyle ki, grup maçlarındaki rakiplerinden kritik Leverkusen deplasmanında kimselerin beklemediği 5-0'lık sansasyonel bir galibiyet almaları onların ikinci tur vizesi almalarında büyük bir pay sahibi oldu. Öte yandan Lucescu'nun Shakhtar'ı karşısında her 2 maçta da rakibi daha üstün oynamasına rağmen David de Gea'nın inanılmaz kurtarışları ile rakibine yenilmeden puan farkıyla lider olmaları ise Moyes'in başarısı kadar nazar boncuğuydu bir anlamda...

Gruplar sonrası ikinci turda rakip Olimpiakos. Geçmiş yıllara nazaran daha efektif ve daha göze hoş gelen bir futbol oynayan Yunanlıların böylesine bir Manchester Unıted bulduktan sonra her zamankinden daha fazla olan şansını da nasıl değerlendireceğini 1 ay sonra oynanacak maçlarda göreceğiz...

Şimdilerde Moyes'in takıma en az 2-3 oyuncu transfer etme girişimleri olduğunu takip ediyoruz. Zaten elini de çabuk tutması gerekiyor. Zaman ve şartlar sürekli aleyhine çalışıyor. Taraftarın tepkisi çığ gibi büyümekte. Kimbilir belki de kadrodaki futbolcular da ondan mutlu değil. Ne dersek diyelim Moyes'in 'otorite kurma' anlamında Sir Alex Ferguson'un yarısına dahi gelemediği aşikar...

Bakalım zaman, David Moyes'in Manchester Unıted'ı ile ilgili bizlere daha ne kadar yeni istatistikler ürettirecek? Bunu da hep beraber bekleyip göreceğiz görmesine de sezon sonu Moyes'in görevine devam etme ihtimali oldukça düşük görünüyor...

twitter.com/serdarsozkesen

2 Ocak 2014 Perşembe

Yolun Açık Olsun : 'Baby Face' Solskjaer...

"Ben her zaman Premier Lig'de bir takımı çalıştırmak istedim. Şimdi hayallerim gerçek oldu ve bundan sonra Cardiff City için, elimden geleni yapacağım..."

Bu sözler, Manchester Unıted'ın yakın tarihine damga vuran o efsane kadrosunda fazla ön plana çıkmasa da attığı kritik gollerle takımına hayat veren ve daha çok o unutulmaz 1999 Şampiyonlar Ligi Finali'nde Bayern Münih'e 90+2'de attığı golle hatırlanan Norveçli Ole Gunnar Soskjaer'e ait...

Evet, hayali gerçek oldu ve başkanlık koltuğunda Kıbrıs doğumlu bir Türk olan Mehmet Dalman'ın bulunduğu Cardiff City'nin başına geçti. Bir dönem teknik direktör adayları arasında efsane teknik adam Yılmaz Vural'ın da adı geçse de Norveçlide karar kılındı.
40 yaşındaki genç teknik adam, futbolculuk kariyerinden sonra ülkesi Norveç'te Molde takımının başına geçmiş ve yeterli tecrübeyi aldığı 3 kupa ile kazanmıştı. Şimdi Cardiff ile kariyerini bir 'tık' üste taşıyan bebek yüzlü teknik adam, kulübedeki görüntüsüyle sanki hala "yeşil sahalarda koşarım" imajını da veriyor. Öyle ki yukarıdaki fotoğrafta bunu net bir şekilde anlayabiliyoruz...

"Pozitif bir menajerim ve kendi stilimi yaratmak istiyorum, içimdeki enerji ve coşku beni buraya getirdi" diyecek kadar da iddialı olan Solskjaer, futbolculuk kariyerinde Manchester Unıted ile 11 sezonda 6 lig şampiyonluğu yaşarken takımı adına da 126 gol kaydetti. 

Solskjaer, aktif futbolculuk dönemi sonrası teknik adamlık mesleğini seçen ve geleceği olan parlak isimlerden biri. Öyle ki, son 10 yıla baktığımızda başarılı futbolculuk dönemlerinden sonra birçok ismin teknik adamlık koltuğunda da gayet başarılı olduğunu görebiliyoruz. Guardiola, Di Matteo, Simeone, Montella, Conte gibi isimler hep bu furyanın öncülerinden oldular...

Kaldı ki onun Cardiff serüveni de biz futbolseverler için, daha çok yeni yüzler görmemiz açısından gayet olumlu görünüyor. Solskjaer, Cardiff'de başarılı bir kariyer yaparsa, emin olun ki kısa zaman da adı MANU için de anılacaktır. 

Ne diyelim yolun açık olsun 'baby face' Ole Gunnar Solskjaer...