27 Haziran 2013 Perşembe

Biraz nostaljik, biraz da bugünlerden...

Öyle iç içe geçmiş sorunlar yaşadık ki, kafalar allak bullak, moraller sıfır ve insanın yazacak da dermanı yok. Böylesine sıkıntılı günlerde biraz olsun sizlere tebessüm ettireceğini umduğum dünyanın dört bir yanından futbolla ilgili bazı fotoğraflar paylaşmak istiyorum. Ayrıca tebessüm ederken bir de nostaljik kareleri de ekledim, eminim iyi gelecek :)






Bir Real Madrid sempatizanı olsam da bu bana hiç dokunmadı :)
Barcelona'lı küçük bir taraftarın yaptığına bakın :) Keşke her espri bu tarz karikatürize edilse...









Chelsea'li David Luiz, çok renkli bir kişilik. Saçları da cabası :)) Bu fotoğrafı yapana da alkış lütfen, yaratıcı fikir...



Efsane tabirini çok severim ama bu kelimenin içini doldurmak lazım. Ronaldinho ve Pirlo... Fazla söze gerek var mı?


Kayıp bir yıldız... 2001'de geldiği İnter'de 2009 yılına kadar inişli çıkışlı performanslar sergiledi. En son ülkesi Brezilya'da Corinthians'da forma giydi. Şimdilerde ise meçhul... Adriano hala 31 yaşında...




Bende diyorum ki efsane kaleci Oliver Kahn'ı neden bu kadar sever mişim diye? Meğer o da benim gibi 15 Haziran doğumluymuş. Efsane, 44 yaşında... Son 20 yılın tartışmasız en iyi 5 kalecisinden biri... 

... ve Ancelotti Real Madrid'de. Kendisi ile Milan'da çok başarılı sezonlar geçiren Kaka için belki de yeniden doğuş olabilir. Elbetteki zor ama neden olmasın? Belki de keramet hocadadır :)




Futbolun son parlayan yıldızı Neymar... Bakalım ilk Avrupa macerası olan Barcelona'da neler yapacak? Bir basketbol efsanesi olan Kobe Bryant, genç futbolcuyu İtalya milli maçı sonrası ziyarete gelmiş...



Herkes, büyük yıldızların özel hayatlarını da merak ederler. İşte bir uzay adamı Messi ve ailesi... 










Efsanelerden söz açılmışken... Bir diğer futbol efsanesine geçiyoruz. Hollanda'nın son 15 yılda yetiştirdiği en iyi forvet, bir gol makinası Ruud van Nistelrooy... Manchester Unıted ve Real Madrid'de gol krallığı yaşamış başarılı golcüyü arada bir anmak lazım :)









Neymar'ı blogumda çok kullandım ve kullanacağım. Çünkü şu an itibariyle fazlasıyla popüler ve Konfederasyon Kupası'nda da muazzam işler yapıyor... İşte kuşak farkı... Dede Pele ve veliahtım dediği torunu Neymar...




Sene 2006... Real Madrid'de o sezon tam bir Brezilya çetesi hakimdi... Hani klasiktir ya, soldan sağa: Cicinho, Robinho, Ronaldo, Roberto Carlos, Baptista...
Brezilya'da futbol ateşi asla bitmez. Sahillerinde de bu ateş her zaman yanar gider... Şimdilerde Konfederasyon Kupası'na ev sahipliği yapan ülke, önümüzdeki sene bu zamanlarda Dünya Kupası gibi bir organizasyonda yine o ateşi yakacak... 










Keşke onları daha çok görsek statlarda... Futbolun görsel yönüne de çok büyük katkılar yapan bayanlara güzel bir örnek :)






Unutulmaz bir Şampiyonlar Ligi Finali'ni daha geride bırakırken... Almanların futbolun yeni patronu olduklarını gösteren final maçı sonrasında, Robben ile Klopp'un sarılma anı, dostluğun ve rekabetin en güzel yansıması olarak tarihe geçti bile...






Bu tarz, fotoğraf hilelerini seviyorum :) Daha önce de buna benzerlerini sıklıkla görmüşsünüzdür. Yaratıcılıkta ve fikir bulmada sıkıntı yaşamayanlar iyi beceriyor, tebrik etmek lazım...

Biri 10 numara, diğeri 11 numara... Biri 33 yaşında, diğeri henüz 21... Her biri de, kendi jenerasyonlarının en iyilerinden... Abi, kardeş gibiler... Acaba hangisi frikiği kullanacak? :))





To be continued...

twitter.com/serdarsozkesen

20 Haziran 2013 Perşembe

Futbolcu Fabrikaları...

Avrupa'da birçok ünlü takıma yıldız futbolcu yetiştiren / ihraç eden bir takım söyler misiniz desem Ajax kulübünü sanırım herkes hep bir ağızdan söyler. Futbolcu fabrikası olarak da anılan Hollanda'nın bu 'dev' takımında futbol alt yapısının ne kadar da profesyonelce hizmet verdiğini, bugün ve geçmişte Avrupa'nın ekol takımlarına sundukları futbolcularla net bir şekilde anlayabiliyoruz. Lafı fazla uzatmadan, futbolcu fabrikası Ajax'ın son 15 yılda Dünya vitrinine sunduğu yıldız futbolculardan bazılarını listelemek istiyorum :
Rafael van der Vaart, Jesper Gronkjaer, Maarten Stekelenburg, John Heitinga, Wesley Sneijder, Zlatan İbrahimovic, Mido, Christian Chivu, Nigel de Jong, Ryan Babel, Thomas Vermaelen, Jan Vertonghen, Urby Emanuelson, Luis Suarez, van der Wiel, Christian Eriksen...

Tabiiki ek olarak biraz daha eskiye gidersek Edwin van der Sar, Frank de Boer, Edgar Davids, Mark Overmars, Jari Litmanen, Dennis Bergkamp, Clarence Seedorf, Patrick Kluivert gibi isimleri de eklemeliyiz...


                                  *******************

Bizim Türk takımları, her transfer döneminde kadrosundaki birkaç yabancı futbolcuyu gönderip yerlerine yeni yabancı futbolcu arayışlarına girerler. Girerler girmesine de çoğu zaman performans anlamında umduklarını bulamazlar. Zaten kulüplerimizin alt yapılarındaki sorunlarla beraber, Avrupa piyasasını bırakın da kendi kulüplerimize dahi alt yapılarımızdan direkt olarak kadroya sürebileceğimiz futbolcuların olmadığını görünce doğal olarak da yeni yüzleri, hep dışarılarda arıyoruz. Neden bir Ajax gibi yada ona benzer bir yapıda futbolcu yetiştiremiyoruz? Bunu çok iyi düşünüp, analiz etmek lazım...
Ajax kulübünden başka, Dünya Futbol piyasasına yön veren, bugün dünyanın dev takımlarını peşlerinden koşturan bir takım daha var. Ajax gibi bir futbolcu fabrikası olan Arjantin'in ünlü River Plate takımı... Geçmiş zamanlardan Championship Manager oyunundan da tutkunu olduğum ve her platformda da destekçisi olduğum River Plate'in son 15 yılına şöyle bir göz attığımızda ne kadar yıldız futbolcu yetiştirdiklerini ve bu işten de ne denli kar ettiklerini görebiliyoruz.

Sözün özü; bizim kulüplerimizin yabancı transfer arayışlarına girdiklerinde, mutlaka River Plate takımını incelemelerini öneririm. Doğru zamanda, kimselerin fark edemediği anlarda göndereceğimiz scoutlarla (gözlemciler) futbolcuları izleyebilir, geleceğin yıldız adaylarına da uygun fiyatlara sahip olabiliriz diye düşünüyorum.

Peki, bir futbolcu fabrikası olan River Plate takımının yakın tarihte, dünya futbol pazarına yön veren başta Real Madrid, Barcelona, Bayern Münih, Lyon, Liverpool, Porto, Atletico Madrid, Roma vb. takımlara armağan ettiği futbolcuları da listeleyerek yazıma son veriyorum :

Martin Demichelis, Javier Mascherano, Juan Pablo Aimar, Javier Saviola, Andres D'Alessandro, Ariel Ortega, Fernando Cavenaghi, Lucho Gonzalez, Maxi Lopez, Alejandro Dominguez, Radamel Falcao, Gonzalo Higuain, Diego Buonanotte, Erik Lamela...

Biraz daha eskiye gidersek; Claudio Caniggia, Matias Almeyda, Hernan Crespo, Marcelo Salas, Marcelo Gallardo gibi isimleri de unutmayalım...

twitter.com/serdarsozkesen

4 Haziran 2013 Salı

Londra Kralı Geri Döndü...

Senin için ortam çok müsaitti...

İlk İngiltere macerandaki en büyük rakibin Sir Alex Ferguson artık yoktu. Ayrıca MANU'da Rooney'de çok mutsuz ve her an takımdan ayrılabilir... 

Arsene Wenger zaten senin için hiçbir zaman fazla tehdit edici olamadı... Efsane golcü Henry gittikten sonra takımın kimyasında şampiyonluk emaresi hiç kalmadı...

Mancini de ayrıldı City'den ve takımın geleceği şimdilik sorunlu...Takımın başına Pellegrini'nin geçmesi an meselesi. Tevez ve Dzeko'nun durumları ise netlik kazanmadı...

Liverpool'da takımın neredeyse tüm gol yükünü sırtına almış olan Suarez takımının bu sezon Avrupa'da mücadele edemeyecek oluşundan dolayı büyük ihtimalle gidecek, onların da gücü azalacak... 

Tottenham'da ise yıldız isim Gareth Bale ayrıldı ayrılacak ve takım iyice sıradanlaşacak...

Evet, ortam tam da senin istediğin gibi artık...

Zeki adamsın vesselam...

Bundan iyi zamanlama olamazdı...

Ama ilk büyük sınavın, daha önce kendisiyle fazlaca kıyaslanıldığın Pep Guardiola'nın Bayern Münih'iyle... Yani, yeni dünya 1 numarası ile...

Bir misyonun daha var, unutma : Bu sezon biliyorsun İngiliz takımları, Şampiyonlar Ligi'nde sıfır (0) çekti. Sen varlığınla, enerjinle, polemiklerinle ve üstün futbol taktik bilginle hem Chelsea'yi Kupa 1'de en üst noktaya çıkaracaksın, hem de diğer İngiliz takımlarına ilham vereceksin... 

İlk geldiğin zamandaki şaşalı kadro kaliten şimdilik yok ama sen Abramovich'ten yeterli krediyi sonuna kadar alır, yine asker bir takım oluşturursun. Jovetic, Dzeko ve De Rossi daha şimdiden dillendi, hadi bakalım :)

Şimdiden başarılar sana, İngiltere seni gerçekten de çok özlemişti...

Londra'nın Kralı geri döndü...

Tekrar aramıza HOŞGELDİN SİR!!!

2 Haziran 2013 Pazar

Görev Tamamlandı...


Hiçbir başarı tesadüf değildir.

Yıl 2001...

Şampiyonlar Ligi'nde o zamanlar ilk grup maçlarından sonra ilk ikiye giren takımlar, ikinci tur maçları yapmak yerine tekrar 4'lü gruplara bölünürlerdi. Bayern Münih, iki gruptan da çıktıktan sonra çeyrek finalde kendisine en zor kura çıkar ve Manchester Unıted ile eşleşir... Rakibini iki maçta da yenerek (1-0 ve 2-1) yarı finale adını yazdırır... Son 4 takımdaki rakipleri Real Madrid, Valencia ve Leeds Unıted olur. Kura şansı (!) yine devam eder ve rakip Real Madrid olur. Del Bosque'nin Galacticos'unu her iki maçta da aynı tarife ile 1-0 ve 2-1 ile geçen Ottmar Hitzfeld'in öğrencileri finalde Valencia'nın rakibi olur. O zamanlar hatırlayanlar bilirler, kadroda Kahn, Effenberg, Elber, Scholl, Jancker, Linke, Lizarazu, Jeremies, Kuffour, Salihamidzic gibi yıldız futbolcular vardı... Penaltılara kadar giden maçta Hector Cuper'in Valencia'sını 5-4 yenen Bayern Münih, Avrupa'nın en büyüğü olur. Özellikle çeyrek ve yarı finaldeki zor eşleşmelerin tamamını kazanıp kupayı almaları muazzam bir başarı olmuştu...

Yıl 2013...

Bayern Münih şampiyonluk yolunda gruplardan sonra çıktığı maçlarda sırasıyla 2.turda Arsenal gibi İngilizlerin ekol sahibi takımı ile eşleşti. Rakibini ilk maçta Londra'da 3-1 ile resmen sürklase ettiler. Almanya'da ise tamamen ilk maçın skorunun rehavetine girdikleri maçta 2-0 ile kaybettiler, deplasman golü kuralı ile çeyrek finale yükseldiler. Bu skor ile beraber Bayern Münih, bu sezon Şampiyonlar Ligi dahil oynadığı 54 maçta, ilk defa bir maçta gol atma becerisi gösteremiyordu. Alınan bu mağlubiyet, başta Heynckes tarafından büyük bir ders olarak takıma öğretildi.

Çeyrek finalde İtalyanların 1 numarası ve son iki yılın Serie A şampiyonu Juventus'u zorlanmadan ve gol yemeden iki maçta da yenerek (2-0, 2-0) toplamda 4-0'lık skorla yarı final vizesi alındı.

... ve tarihe geçen yarı final eşleşmesi. Uzay takımı olarak bilinen Barcelona, ne olduğunu anlamadan bir futbol tecavüzüne uğratıldı. Bayern Münih'in finale kaldığını yazan tabelada ise toplam skor 7-0 olarak (4-0, 3-0) beliriyordu. Barca, tam anlamıyla paramparça oluyordu. Dünya Futbolu'nda artık bazı taşların yeri tamamen değişiyordu. 7-0'lık sonuç aynı zamanda 20 yıllık Şampiyonlar Ligi tarihinde yarı finallerde alınan en farklı skor olarak da tarihe geçiyordu. Bir 'Futbol ihtilali' yaşanıyordu 1 Mayıs gecesi...

İtalya ve İspanya şampiyonlarına 4 maçta atılan 13 gol ve karşılığında kalesinde gol dahi görmeyen Manuel Neuer... 

... ve FİNAL...

Yarı final eşleşmeleri öncesi, finalde çoğu insan ve otoriteler tarafından El Clasico beklenirken, Almanlar kendi El Clasico'larını tüm dünyaya izleteceklerdi. Dortmund ile Bayern arasındaki mücadele amansız bir final maçı olacaktı, bundan kimsenin şüphesi yoktu. Bayern Münih, rüya gibi geçen sezonun sonunda Barcelona hegomanyasını yıkıp, yaptığı futbol ihtilalini taçlandırmanın peşindeydi. Maçı, favori olan taraf yani bu sezonun tartışmasız en iyisi Bayern Münih kazandı ve 12 sene sonra tekrar Avrupa'nın en büyüğü oldu.

Alman Tankı diye de adlandırılan Bawyeralıların gruplardan sonra karşılaştığı ve elediği takımlara bir göz atalım...

Arsenal - Juventus - Barcelona - Dortmund...

Sonuna kadar hak edilmiş ve birbirinden zorlu takımları eleyerek kazanılmış bir Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu... Hem de rakiplerine nazaran her türlü kura şanssızlığına rağmen...

Bu sezon toplam 4 kulvarda oynadıkları tüm kupaları kazanarak tarihe altın harflerle adlarını yazdırdılar... Almanya Süper Kupası, Almanya Lig Şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ve son olarak Almanya Kupası Şampiyonluğu... 54 maçta 46 galibiyet 5 beraberlik ve sadece 3 mağlubiyet... Alınan 3 mağlubiyetin biri skor rehavetiyle kaybettikleri 2-0'lık Arsenal maçı... Diğeri, 3-1'lik Bate Borisov istisnası. Evet istisna, çünkü 100 defa karşılaşsalar ancak 1 tanesini Belarus takımı kazanabilirdi... Sonuncusu ise sahalarında 2-1 kaybettikleri Leverkusen maçı... Bu sozkonusu 3 mağlubiyette dahi Bayern Münih'in ortalama kaleye 20'şer şut attığını da notlarımıza ekleyelim...

Bu sezon tüm takım fazlasıyla olağanüstü oynadı. Hiçbirisine kötü diyemeyeceğimiz performanslara rağmen; Ribery, Dante, Lahm, Robben, Martinez ve Müller'e 10 üzerinden 10 veriyor, diğerlerine de 9,5 veriyorum :) Şaka bir yana, sezon başından bu zamana kadar mücadele ettiği 4 kupanın tamamını kazanarak hem rekorları altüst ettiler hem de dünyada yılın takımı olma gururunu sonuna kadar hakettiler. 

Son 4 yılda 3 Şampiyonlar Ligi Finali ve nihayet üçüncüsünde kazanılan kupa...

Şimdi onlar için 3 tane daha hedef var...

Önce Kıtalararası Kupa Şampiyonluğu, daha sonra geçen sene Şampiyonlar Ligi Finali'nde Chelsea karşısında aldıkları dramatik mağlubiyetin intikamını alma şansına sahip olacakları Avrupa Süper Kupası ve Almanya Süper Kupası'nda rakibinin adeta rövanş maçı olarak göreceği Dortmund mücadelesi...