11 Kasım 2011 Cuma

Tek Parola : Galibiyet...

Kaleme alınması gecikmiş bir yazı benimkisi...


O yüzden maddeler halinde yazıp yorumlayacağım...


*** Bu akşam Hırvatistan ile tarihimizin en önemli karşılaşmalarından birini oynayacağız...

*** İşin 'bahis' tarafından bakarsak, turu atlayıp şampiyonaya katılacak takım Hırvatistan olarak dikkat çekiyor. Bu akşamki maçta ise Türkiye için 2,30 gibi yüksek bir orandan söz ediliyor. Maçlar çift maçlı eleminasyon sistemine göre oynanacağı için Hırvatların turu atlama oranı 1,60 seviyelerinde iken Türkiye için verilen oran 2,20... Buradan şu mantığada ulaşabiliriz. Bu maçın sonucu Türkiye'nin kazanması ve beraberliği ile sonuçlanırsa rövanş maçındaki oranlarda Hırvatların kazanma oranı 1,80 - 1,90 civarında olacaktır...

*** Aslında takımların tek tek kadro kalitelerine baktığımızda, Hırvatlar bizden bir adım önde...

*** Hırvatların lejyonerleri bizden daha fazla ve lejyonerlerin oynadıkları takımlar da bir o kadar iyi (Bayern Münih - Tottenham - S.Donetsk - Hamburg - Wolfsburg - Sevilla... )

*** Bizim takımımızın duygusal yönü maalesef Hırvatlardan daha üst düzeyde. Böylesi maçlarda duygusallık kazanmaz, mücadele ve taktik anlayışı kazanır...

*** Türkiye'nin tur atlaması için herkesin bildiği üzre, "Gol yemeden kazanması gerekiyor". 1-0'lık skor hiç de kötü değil... Gol yersek en az 3 gol atmalıyız. 2-1'lik galibiyet, ibreyi Hırvatlar lehine çevirir...

*** Hırvatlar, grubunda son maçlarda Yunanistan deplasmanına çıkmışlar ve onlar için 'kader' maçıydı. ama 2-0 kaybettiler. O zaman neden bizde kazanmayalım?


*** Burak ve Arda... Hücum anlamındaki 2 özel yetenekli futbolcularımız... Bugün belkide herkes onların performasını merakla bekleyecek ama Hırvatlarda bu 2 oyuncumuza önlem alacağına göre orta sahadan sürpriz oyuncuların iyi performanslarına ihtiyacımız olacak. Selçuk gibi, Emre gibi, Hamit gibi...

*** Biz kazanmaya, onlar kaybetmemeye oynayacağına göre ilk 11'imiz biraz hücuma dönük olmalı. Yani ortasahayı da tamemen defansif oyunculardan oluşturmamalıyız. Misal, orta alanda  Emre - Selçuk - Sabri - Hamit gibi bugün bir gazetede muhtemel 11 okudum ki, şaşırdım... Emre, Selçuk ve Hamit tamamdır ama bu oyuncuların yanına Sabri'yi de eklerseniz takımın ofansif gücü çok azalır ve pozisyona girmekte zorlanırız...

*** Benim ideal 11'imde ; Volkan - İsmail - Egemen - Giray - G.Gönül - Emre - Selçuk İ. - Hamit - Caner (Ozan İ.) - Arda ve Burak var... Tabi Hiddink daha tecrübeli diye sol bekte takıma hiçbir katkı sağlayamayan Hakan Balta ve savunmanın göbeğinde Servet'e de şans verebilir. Bunun dışında benim ideal kadromda yer verdiğim Caner'in yerine ise Mehmet Topal da oynayabilecek muhtemel adaylardan...

***  Maçın sonucunu 'inanmak' değil kararlı bir mücadele ve akıllı bir taktik belirleyecektir. Bir de tabiki olmazsa olmaz 'üst düzey konsantre'...

*** İlk maçın sonucu ne olursa olsun, rövanş mücadelesi zor geçecektir... O yüzden ilk maç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın ümidimizi kaybetmememiz gerek...

*** Bizim için belki de en büyük tehlike 'sarı kart' sorunu. Tam 9 oyuncumuz kart sınırında ve bu maçta da kart görmeleri halinde Salı günü Zagreb'de olamayacaklar. Bu, takımımızın saha içinde her zamankinden daha sakin bir anlayışla mücadele etmesini sağlayacak. Çünkü kart sınırındaki oyuncularımız, takımın en kilit oyuncuları arasında yer alan; Burak, Emre, Hamit, Servet, H.Balta ve Sabri...

*** İlk golü biz atmalıyızki, rakibi sonrası için de hataya zorlayalım. İlk golü yiyen Hırvatlar oyunun sonlarında risk alacak ve bu da bizim lehimize olacaktır. Kontrataklarla ikinci golü de bulabiliriz... İlk golü biz yersek ise işimiz çok zorlaşır. Çünkü rakip de kontratak için çok tehlikeli oyuncular mevcut...


Sözü fazla uzatmadan A Milli Takımımıza bol şanslar dileyerek yazımı sonlandırıyorum...


"Sabır, Kararlılık ve Konsantrasyon..."

Twitter adresim : https://twitter.com/#!/serdarsozkesen

2 Kasım 2011 Çarşamba

Hakemler ve Taraftarlar...

Spor Toto Süper Lig’de geride kalan 9 haftada belki de en çok konuşulan konu “Hakemler”… Tamam, Temmuz ayının başından itibaren Türk futbolu belki de en karanlık zamanlarını yaşıyor ama bari bir işimiz de doğru düzgün yürüsün diyor insanlar… Hiç kimse bu zamana kadar gelen süreçte hakemlerin de şike operasyonundan etkilenmediğini söylemesin, bal gibi de etkilendiler… Hem de fazlasıyla… Ne sahadaki gördüklerine düdük çalabiliyorlar ne de futbolcular gözünde bir itibarları, otoriteleri var…
Hakemlerin maç başına 1-2 kritik hata yapmalarına o kadar alıştıkki, aynı durumlarda tepkimiz fazla olmuyor. Ama şu 2 haftalık süreçte oynanan 2 karşılaşma var ki, artık birşeyleri açık yüreklilikle ve bağıra bağıra paylaşmak ve anlatmak gerek, yoksa gidilen yolda aydınlık değil karanlık virajlar daha çok…
Geçen hafta İstanbul’da oynanan Galatasaray – Gaziantepspor mücadelesinde maçın sonucuna direkt etki eden ve en az 5 hatalı kararıyla resmen maçı katleden Abdullah Yılmaz… Bu hafta da Fenerbahçe – Karabükspor maçında Aytekin Durmaz baş aktördü… Sözkonusu 2 hakemin kararlarını yayıncı kuruluştaki gibi tek tek anlatacak ve yorumlayacak değilim ama bu 2 hakem de performanslarıyla en az 2-3 ay dinlendirilmeleri gerekir diye düşünüyorum… Bu iki maçta da verdikleri kararlardan çok vermedikleri kararlarla gündeme geldiler…
Özetle,
·         Verdikleri kartların nerdeyse çoğu tartışmalı.
·         Futbolcunun tekme tokat mücadele ettiği ve resmen “beni at” dediği bir ortamda oyuncuları atamadılar.
·         Avantaj kuralını hiçbir şekilde uygulayamadılar.
·         Yan hakemlerle ortak hiçbir karar veremediler.
·         “Şeytanın bile gör dediği” penaltıları göremediler vb….
Şimdi Türkiye’de 2 hakem var ki, diğerlerinden açık ara öndeler. Kim bunlar ? Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus. Zaten derbi maçları da sıklıkla bu 2 hakem götürecek gibi görünüyor. Diğerlerinin ne maçları idare etme becerisi var ne de kararlılıkları… Hepsi ya birşeylerden korkuyor yada “benim kumaşım bu” ayağına yatıyorlar… Bence 2 durum da sözkonusu. Şike olaylarının da hakemlerin verdikleri / veremedikleri kararlara olan etkisi çok fazla…

Yazdığım yazılarda olsun, paylaştığım yorumlarda olsun asla taraftarlık yapmayan bir insan olarak, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün son basın açıklamasını çok olumlu buluyorum. Federasyona seslenerek iyi hakem / kötü hakem ayrımının yapılmasını söylediler. Ama en dikkat çeken ve takdire şayan yorumları ise “bizim takımımızın lehine / aleyhine kararlar veriliyor” diyerek objektif bir tutum sergilemişler ki, işte bu alkışlanacak ve tebrik edilecek bir durumdur. Çünkü alışmıştık artık, her hakem kurbanı takımların kulüp yöneticilerinin maçlardan sonra “Bir daha bu hakemi maçlarımızda görmek istemiyoruz” tarzındaki açıklamaları… Halbuki kendi takımları hakem kararlarıyla maçı kazananınca ise ‘sessizliğe’ bürünüyorlardı…
Bu noktada kulüplerin de kendi lehlerine verilen kararları açıkça beyan etmeleri son derece önemli ve milat olabilir… Hemen önüme şöyle bir haber geldi. Örnek teşkil etsin diye paylaşıyorum… Fenerbahçe ligdeki liderliğinin ardından Fair Play Ligi’nde de en az kart gören takımlar sıralamasında 2 takımla beraber zirvedeymiş. Yani ligin en centilmen takımlarındanmışlar. Hani şöyle bir laf vardır ya, tebessüm ettiren : “Buna kim inanır ? – Kadir İnanır…Fenerbahçe 9 maçta 19 sarı ve 1 kırmızı kart görmüş. Son olarak Alex yanlış bir yorumla kırmızı kart görmese bu alanda da zirvede olacaklarmış. Halbuki sezon başından beri Fenerbahçe aleyhine başta son Karabük maçında olmak üzere o kadar çok verilmesi gereken kartlar ve penaltılar (daha önceki maçlarında) var ki onlar hakemler tarafından doğru, korkmadan ve objektif bir kararla verilmiş olsaydı, bu tablo değişecekti… Zaten bizim işimiz de bu tablonun doğru olup olmadığı değil, bu örneği zaten ‘hangi verimiz, bilgimiz doğru ki bu doğru olsun’ yada ‘her veriyi doğru kabul etmeyelim’ anlayışıyla verdim… Kaldı ki aynı şekilde Fenerbahçe aleyhine de ligin başından beri yanlış kararlar (verilmeyen penaltılar, sayılmayan goller) sıkça verildi. Bu neredeyse her takım için geçerli… Hakemler her takımı yakıyor ve kayırıyor… Burada her hafta ‘hakemler kimi yaktı, kime puan kazandırdı’ diye çetele tutacak değiliz. Zaten amacımız bu olmamalı…
Nasıl olacak bilmiyoruz ama Türkiye’de bu hakemlerle ligler bir şekilde biter ama kavga dövüş hiçbir zaman bitmez, eksik olmaz… Tez zamanda başta federasyon olmak üzere gerekli tedbirleri almalı yoksa maçlardan çok hakemleri konuşmaya devam ederiz ve ülke futbolu olarak yerlerde süründüğümüz bir ortamda daha da dibe batarız… Rum takımı olan Apoel, Zenit, Shaktar ve Porto’nun olduğu grupta lider olarak devam ederken bizim Türk takımlarımız da her zaman yerinde saymaya devam ederler…

TARAFTARLAR…
Taraftar sayıları da ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamına paralel olarak gittikçe azaldı. Hem federasyonumuzun haftada 2-3 maç oynatması, hemde saolsun kulüp yöneticilerinin maç biletlerine  fahiş rakamlar belirlemesinden dolayı taraftar da artık maçlara gitmemeye başladı. Son olarak Beşiktaş yöneticilerinin Dinamo Kiev maçı biletlerinde % 40’a varan indirime gitmesi olumlu bir gelişmeydi…
Şu kesin bir gerçekki, takımları takım yapan taraftarlardır. Onlar olmasa takımlar da olmaz. Taraftarla aran iyi olacak ki, maçlarını izlemeye gelecek sana bir katkısı olacak… Ama sen ülkenin içinde bulunduğu ekonomik refah düzeyine göre bilet fiyatları belirlemek yerine ‘yolacağım kadar yolayım’ mantığıyla hareket edersen gün gelir boş tribünlere oynarsın…
Almanya’da Bayern Münih takımının Bundesliga’daki son 141 lig karşılaşmasının içeride – dışarıdaki tüm biletlerinin satıldığını düşünürsek o takımın yönetiminin bilet fiyatlarını makul bir rakama çektiği kanaatine varabiliriz. Yada ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun taraftarlar nezdindeki ortak ve karşılanabilir bir rakama indirgendiğini söyleyebiliriz. Belki Bayern büyük bir örnekti ama geçen sezon küme düşen Frankfurt takımının da kendi sahasında 47.000 seyirci ortalamasına sahip olduğunu da hatırlatmak isterim. Bugün bizde ise özellikle 4 büyük takımımızın maçlarında derbi maçları harici seyirci ortalaması bir hayli düşüyor. Belki Fenerbahçe’de durum biraz daha iyi, çünkü onların kombine satışı diğer takımlardan öndeydi…
Soru ile kapatayım yazımı : Tuttuğunuz takımın maçına 50 TL (en ucuzu bu) vererek her maçına gider misiniz ???